28 Ocak 2011 Cuma

hayatın gerçekleri

HAYATIN GERÇEKLERİ

*   ZAMAN İNSANIN EN DEĞERLİ VARLIĞIDIR. İMKANINIZ VARKEN İYİ DEĞERLENDİRİN. KENDİNİZİ BOŞYERE KURUNTULARLA HEBA ETMEYİN. DOĞRU ZAMANDA UYGUN YERDE BULUNMANIZ MENFAATİNİZ İCABIDIR. BU HEM SİZİ MUTLU HUZURLU HEMDE SAĞLIKLI YAPAR. ZİRA SAĞLIĞINIZ YERİNDE OLMAZSA ZAMAN DEĞERİ KAYBA UĞRAR. BUDA HAYATINIZIN TADINI KAÇIRIR
*   HAYATIN SIRRI HER YENİ BİR GÜNE SANKİ YENİDEN DOĞMUŞ GİBİ HERŞEYİ İLK KEZ YAŞIYORMUŞ HEYECANIYLA BAŞLAYABİLMEK VE GERİDE BIRAKTIĞIMIZ HER ESKİ GÜNE İSE HATALARIMIZDAN DERS ÇIKARTARAK TEKRARINI YAPMAMAK ADINA BAKABİLEREK YAŞAMAKTA SAKLIDIR. KALBİNİZİN VE AKLINIZIN AYNI NOKTAYI GÖSTERDİĞİ YÖNE ODAKLANIRSANIZ HAYAT DENGENİZİ SAĞLAMIŞ OLURSUNUZ. BÖYLECE YÜZÜNÜZDEN TEBESSÜMLER EKSİLMEZ. ANLAŞILIR VE SADE DAVRANIN Kİ İHTİYAÇ DUYDUKLARINIZ KARŞILIK GÖREBİLSİN VE ALDIĞINIZ DEĞERLERİN KARŞILIĞINIDA MUTLAKA AYNI ÖLÇÜDE VERİN.
*   AŞKIN SÜREKLİ OLAMAMASI İNSANLARIN SEVGİYİ TUTSAK ETMESİNDE YATIYOR. YA SEVGİLİMİZİ ESİR ALIYORUZ YADA SEVGİLİMİZE ESİR OLUYORUZ. BUNUN SEBEBİ AŞIRI KISKANÇLIK VE GÖZLERİ KÖR EDEN GURURDAN KAYNAKLANIYOR. BÖYLECE ACABA SORULARI KAFAMIZDAN EKSİK OLMUYOR. BUDA KARAMSARLIK OLUŞTURURKEN İNSANI HALİYLE BOĞUYOR. YIPRANIP YARALANMASINA NEDEN OLUYOR. OYSA SEVGİYLE BAĞLANMIŞ YÜREKLERİN TEMELİNDE CİDDİ SAMİMİ DÜRÜST MÜTEVAZİ DUYGULAR YATMAKTADIR. ZATEN BU KRİTERLER OLUŞMUŞ OLMASAYDI KARŞI TARAFA YOĞUN İLGİ BESLENİRMİYDİ? DUYGULARI VE KİŞİLİKLERİ SIKMADAN DOĞAL VE SADE OLARAK AMA SADAKATLE YAŞANMALIDIR AŞK. ÖZGÜRCE VE TUTKUYLA…
*   İNSANLARIN HAYATINDA KIRILMA NOKTALARI VARDIR. BU NOKTA GELECEĞİNİZ ADINA SİZİ OLDUKÇA ETKİLER. EĞER KRİZİ YERİNDE ANALİZLERLE VE DOĞRU TESPİTLERLE YÖNETİRSENİZ HEM YARINLARINIZ İÇİN HAYATIN AKIŞINI OLUMLU YÖNE ÇEVİRİRSİNİZ, HEMDE ÖNEMSEDİĞİNİZ DEĞERLERİNİZİ SAĞLAMA ALMIŞ OLURSUNUZ. YOK SORUMLULUK ALMAKTAN KAÇINIRSANIZ O ZAMAN HAYAT TÜM KARAMSARLILIĞIYLA ÜZERİNİZE ÇULLANIR VE ELİNİZDEKİ TÜM DEĞERLER ÖNEMİNİ YİTİRİR. HAYATIN AKIŞINDA YÖN BULMAK YERİNE YAŞAMINIZA YÖN VERMEK EN AKILLICA BİR HAREKETTİR. YALNIZ BUNU YAPARKEN BENCİL OLMAYIN. ŞAHSİ İSTEKLER YERİNE, İHTİYAÇLAR GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMALIDIR. BU İNCE AYRINTIYA DİKKAT ETMEK GEREKİR. HER GÖRÜŞE SAYGI DUYUP KENDİNİZE EN UYGUN OLANI ALIP YAŞAM TARZINIZA KATMAYI UNUTMAYIN.
*    HANİ BİR SÖZ VARDIR “AĞLANACAK HALİMİZE GÜLÜYORUZ” DİYE. BİR BEBEK DÜNYAYA GELDİĞİNDE AĞLAYARAK HAYATA BAŞLAR. ÇEVRESİNDEKİLERDE GÜLEREK KARŞILAR. İNSAN YAŞADIKÇA DAHA İYİ ANLIYOR DOĞARKEN NEDEN AĞLADIĞINI..! EVET DÜNYA GERÇEKTEN BİR ACAYİP. HAYAT KULVARINDA KOŞARKEN HEDEFE VARMAK ADINA ÇETİN MÜCADELELERDEN GEÇMEK ZORUNDA KALIYORUZ. GERİYE DÖNÜP BAKTIĞIMIZDA İSE YIPRANMIŞ BİR HALDE GÖRÜYORUZ KENDİMİZİ. BİR KIYASLAMA YAPTIĞIMIZDA İSE GÜLÜCÜKLERİMİZDEN DAHA ÇOK GÖZYAŞI BULUYORUZ AVUÇLARIMIZDA. ÇOĞU ZAMAN VARDIĞIMIZ HEDEF BİLE BİZİ HAYALKIRIKLIĞINA UĞRATIYOR. KİMBİLİR BELKİDE GÖZDEN KAÇIRDIKLARIMIZDIR BİZİ AĞLATAN…!
*     İNSANLAR YANILGIYA UĞRADIKLARINDA YADA BÜYÜK BİR HAYALKIRIKLIĞI YAŞADIĞI ZAMAN, GENELDE HAKSIZLIĞA UĞRADIĞINI DÜŞÜNÜRLER VE KARŞI TARAFIN KUSURLARI ÜZERİNDE YOĞUNLAŞIP KENDİNİ MASUM YAPMAYA ÇALIŞIRLAR. EĞER ORTADA BİR HATA VARSA, BU HER İKİ TARAFIN SUÇUDUR. AMA BU GERÇEK GENELDE HEP GÖZARDI EDİLİR. KARŞI TARAFI SORGULARKEN KENDİNİZİDE YARGILAMALISINIZ. HAKLI YÖNLERİNİZ OLABİLİR BELKİ, AMA BU SİZİ TAMAMİYLE HAKLI YAPMAZ. EĞER SÜREKLİ AYNI DOĞRULTUDA HAREKET EDİP, HEP AYNI SONUÇLA KARŞILAŞIYORSANIZ, O ZAMAN KENDİ KUSURLARINIZI GÖZDEN GEÇİRMENİZ GEREKİR. YENİLİKLERE AÇIK VE YAPICI OLUN. HERKES HAKETTİĞİNİ ALIR,VERİR VE BU DOĞRULTUDA YAŞAR.
*    HAYATINIZDA GÖZÜ KAPALI TEREDDÜTSÜZ GÜVENDİĞİNİZ ÖNEMLİ DEĞERLERE İKİNCİ DEFA ÇOK DİKKATLİ BAKABİLMEYİ BAŞARABİLİYORSANIZ EĞER, HAYATI ÖĞRENMİŞSİNİZDİR ARTIK.
*    İDEALLERİNİZDE OLUŞTURDUĞUNUZ, HAYALLERİNİZDE YAŞATTIĞINIZ VE DEVAMLI GÖZÜNÜZDE CANLANDIRDIĞINIZ, KISACASI GÖNLÜNÜZE GÖRE İSTEDİĞİNİZ PROFİLİN GÖRÜNTÜSÜ, DİLEKLERİNİZİN GERÇEĞE DÖNÜŞMÜŞ HALİYLE KARŞILAŞTIĞINIZDA HEMEN ONA SAHİP OLMANIZ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜP ACELE HAREKET ETMEYİN. SİZİN GERÇEKLERİNİZ, ONUN ALTERNATİFLERİ ARASINDA YER ALIP ALMADIĞINA OLDUKÇA DİKKAT EDİN. ÖNCELİKLE KENDİSİYLE İLGİLİ HER KARARINA SAYGI DUYUN. ZATEN BÖYLE OLMASI GEREKİR. ÇÜNKÜ; DİĞER DURUMDA ONU ZOR DURUMDA BIRAKABİLİRSİNİZ. BUDA MECBURİYETÇİLİK OLUR. NİHAYETİNDE HERKES MUTLU OLABİLECEĞİ YÖNDE YAŞAMAK İSTER. HOŞUNA GİTMEYEN ŞEYLERDE İSRARCI DAVRANMAK, ONDAKİ SAYGINLIK DEĞERİNİZİ ORTADAN KALDIRABİLİR. SONUÇ NE OLURSA OLSUN ÖNCELİKLİ HEDEFİNİZ YÜREKTE SAYGIN BİR KİŞİLİK BIRAKMAK OLMALI.
*     HAYAT OKULUNDA OKUYORKEN DERSLERİNİZ BELİRLİ RAKAMLARLA SINIRLI KALMASIN. EDEBİYATINIZ, FELSEFENİZ, FİZİĞİNİZ, BİYOLOJİNİZ, TARİHİNİZ, COĞRAFYANIZ VE MATEMATİĞİNİZİ SAĞLAM KAVRAMLAR ÜZERİNE KURGULAYIP, YAŞAMIN GERÇEKLERİYLE KENDİ DOĞRULARINIZI PEKİŞTİREREK  YAŞAMAYI ÖĞRENİN.
*     SİZ KENDİNİZDEN HOŞNUT DEĞİLSENİZ, BAŞKALARININ SİZİNLE BİRLİKTE OLMAKTAN HOŞNUT OLMASINI NASIL BEKLERSİNİZ ? KARŞINIZDAKİLERİN SİZE  LAYIK OLMASINDAN ZİYADE KENDİNİZİNDE BU DURUMA NE KADAR LAYIK OLDUĞUNUZ ÇOK ÖNEMLİ. SADAKATLİ BİR BİRLİKTELİK İÇİN VEFA GEREKTİRECEK YÖNDE HAREKET ETMEK GEREKİR. SAKİN, SABIRLI GÖZDEN KAÇABİLECEK KÜÇÜK DETAYLARA DİKKAT EDEREK BİR BÜTÜNLÜĞE ULAŞARAK SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNDE YÜRÜYÜP GERÇEKLERE DAHA ÇABUK ULAŞIRSINIZ. ÇÜNKÜ; HEDEFE ÇİÇEKLİ YOLLARDAN GİDİLMEZ.
*     SEVDİĞİMİZ ZAMAN AŞK O KADAR BÜYÜKTÜR Kİ ; BİR BÜTÜN OLARAK İÇİMİZE SIĞDIRAMAYIZ. SEVDİĞİMİZ İNSANA DOĞRU YAYILIR. ONDA KENDİSİNİ BARINDIRAN BİR YÜZEY BULUR. İŞTE KARŞIMIZDAKİNİN HİSLERİ DEDİĞİMİZ ŞEY, KENDİ SEVGİMİZİN BİZE GERİ YANSIMASIDIR ASLINDA. AYRILIKLARDA BOŞLUĞA DÜŞMEMİZİN SEBEBİ İSE; YANSITTIKLARIMIZIN BİZDEN ÇIKTIĞINI FARKEDEMEYİŞİMİZDİR. İYİ KARARLAR BİR KAÇINILMAZLIĞA MAHKUMDUR. DAİMA GEÇ ALINIRLAR AMA SAĞLAM VE KALICI TEMELLER OLUŞTURUR.
*   TARİFİNİ YAPAMADIĞINIZ BİR YAPRAK YELİ GİBİDİR BAZEN HAYATIN ANLARI. KİM BİLİR BELKİ KAFANIZI ÇEVİRİP BAKTIĞINIZDA GÖLGENİZ KADAR YAKINDIR ÇÖZÜM. BAKIŞ AÇINIZI NE KADAR GENİŞ TUTARSANIZ ÇÖZÜM İÇİN O KADAR ÇOK ALTERNATİFİNİZ OLDUĞUNU GÖRÜRSÜNÜZ. BEKLEMEKLE YETİNMEYİN. İSTEYİN, İNANIN, ÇABALAYIN.
*     EN ÇOK HOŞUMUZA GİDEN İNSAN, KENDİMİZE BENZETTİĞİMİZ İNSANDIR. KELİMELERİN GÜCÜNÜ ANLAMADAN İNSANLARIN BENLİĞİNİ ANLAYAMAZSINIZ. HAYALLERİNİZİN TEMSİLCİSİ OLMAKTANSA, GERÇEKLERİNİZİN BEKÇİSİ OLUN. HAYAL KURGULARINIZI GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRDÜKÇE MUTLU OLURSUNUZ. ÇÜNKÜ; HAYAT GERÇEKLERDEN İBARETTİR. ZİRA İNSANLAR YAŞADIKLARINDAN ZİYADE EDİNDİKLERİ TECRÜBELERDEN ÇIKARDIKLARI DERSLER NİSPETİNDE OLGUNLUĞA ULAŞIR.
*     İNSANLAR DEĞER VERDİĞİ KİŞİLERDE BÜYÜK BİR HAYAL KIRIKLIĞI YAŞADIĞI ZAMAN, GENELDE HAYATA BÜYÜK BİR HIRS VE İNTİKAM DUYGUSUYLA BAKARLAR. KENDİSİNE YAKINLAŞAN VE UZATILAN HER ELE, GEÇMİŞİN DERİN İZLERİNİ TAŞIYAN, YAŞAMIŞ OLDUĞU DERİN HAYALKIRIKLIĞININ TEDİRGİNLİĞİ VE ŞÜPHESİYLE BAKTIKLARI İÇİNONYARGIYLA DAVRANIRLAR. YADA BİRBAŞKASININ BIRAKTIĞI KÖTÜMSER TABLOYU HIRS VE İNTİKAM ALMA DÜŞÜNCESİYLE BAŞKA BİRİNEYAŞATIRLAR. OYSA BU DAVRANIŞLARIYLA NEFRET ETTİĞİ İNSANDAN  BİR FARKI OLMADIĞI GERÇEĞİNİ DÜŞÜNEMEZLER. ŞU ASLA UNUTULMAMALIDIR Kİ HAYATTA HİÇBİRŞEY İÇİN KALP KIRMAYA DEĞMEZ. HAYATIN TEK VE EN DOĞRU GERÇEĞİ ÖLÜM…. NE YAPARSANIZ YAPIN BU GERÇEĞİ DEĞİŞTİREMEZSİNİZ. EĞER GERÇEKTEN BİRŞEYE EN İYİ ŞEKİLDE HAZIRLANMAK İSTİYORSANIZ ÖLECEĞİNİZİ HATIRLAYIN VE BUNA HAZIRLANIR.
*    BİR SÖZ VERİLDİĞİNDE YERİNE GETİRİLEMEMESİ ANCAK YA ÖLÜM YADA ONA YAKIN BİR FELAKET BAŞINIZA GELDİĞİNDE MAZUR GÖRÜLEBİLİR. AKSİ TAKDİRDE VİCDANINIZDA ACI BİR IZDIRAP OLARAK SİZİNLE YAŞAR. SÖZÜNÜZE DİKKAT EDİN. YA ONUN ESİRİ YADA VEZİRİ OLURSUNUZ.
*    SEVGİLER ÇİÇEK GİBİDİR. HOŞGÖRÜ, SAYGI, ANLAYIŞ, SAMİMİYET, FEDAKARLIK İLE SULANMALIDIR. AKSİ TAKDİRDE GURUR, KAPRİS, TAVIR YAPARSANIZ SEVGİ BAĞI SOLAR. İLİŞKİNİZİ EN BAŞINDAN CİDDİ VE DÜRÜST TEMELLER ÜZERİNE KURARSANIZ SAĞLAM YAPIYA SAHİP OLUR. EN ÖNEMLİSİ İSE OLDUĞUNUZ GİBİ DOĞAL DAVRANIN. KENDİNİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİZ HERTÜRLÜ DAVRANIŞLARI KARŞINIZDAKİNE YANSITMAYIN.
*     BEDEN RUHUNUZUN EVİDİR, GÖZLERİNİZ İSE PENCERESİDİR. RUHUNUZUN KİMLİĞİNİ BEDEN DİLİNİZLE BÜTÜNLEŞTİRDİĞİNİZ SÜRECE ANLAŞILIR OLURSUNUZ. AKLINIZ İLE KALBİNİZ ARASINDAKİ DENGEYİ İYİ KURDUĞUNUZ SÜRECE HUZUR BULURSUNUZ. ÇEVRENİZDE OLUP BİTEN DÖNGÜYÜ, DOĞRU ANALİZ EDİP, GERÇEKLERİNİZLE BİRLEŞTİRDİĞİNİZ ORANTIDA MUTLU OLURSUNUZ. BÜTÜN BUNLARI BİR ARADA EN DOĞAL HALİNİZLE YAPABİLDİĞİNİZ ZAMANDA, SAĞLIKLI VE SAĞLAM OLURSUNUZ.
*     AŞKINIZI GİZLEMEDEN, SEVGİNİZİ EKSİLTMEDEN, AYRILIĞI DÜŞÜNMEDEN, GÖZYAŞINIZI PAYLAŞARAK, DERDİNİZİ ANLATARAK, GÖNÜLE TAHT KURARAK, ZAMANLA SUÇLAMAYARAK, GÖNÜLLE OYNAMAYARAK, BENZERİ BULUNMAYACAK BİR SEVDA ÖYKÜSÜ YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN ELİNİZDEN GELENİ YAPIN. ÇÜNKÜ; OLGUN AŞK BUNU GEREKTİRİR. YAŞADIĞINIZ DUYGU SELİ VE HİSLERİNİZ GERÇEKTE NEDİR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? SİZİ KARŞI TARAFA YÖNLENDİREN VE KARŞI TARAFIN SİZDE ALGILADIĞI ŞEYİN TAM OLARAK NE OLDUĞUNU BİLMEZSENİZ BÜYÜK BİR HAYALKIRIKLIĞI YAŞAYABİLİRSİNİZ. HUZURLU BİR MUTLULUK İÇİN HEM KENDİNİZİN, HEMDE KARŞINIZDAKİNİN HERŞEYİYLE TAM BİR BÜTÜNLÜK İÇİNDE YAŞAMAYA HAZIR OLMAKTAN GEÇTİĞİNİ UNUTMAYIN. BU GENELDE UZUN ZAMAN ALIR. SABREDİN İYİ KARAR VERİN. SONRA GERİ DÖNÜLMESİ ZOR OLAN YOLLARDA, HATALI TERCİHLERİNİZİN SİZİ YARALAYIP YIPRATMASINA ENGEL OLAMAZSINIZ.
*    SEVGİDE EN BÜYÜK İDEAL; EFSANE SEVGİLER YAŞAMAYI ARZU  EDERİZ. BİR LEYLA İLE MECNUN, BİR KEREM İLE ASLI, BİR FERHAT İLE  ŞİRİN MİSALİ. PEKİ BU ARZU İLE YANIP TUTUŞURKEN BUNA NE KADAR ZEMİN HAZIRLADIĞINIZI HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? ÖRNEK ALDIĞINIZ EMSALİ, İÇİNDE TAŞIDIĞI DERİN MUHABBETİ, SONSUZ VE SORUNSUZ AŞKI, GÖRKEMLİ TUTKUYU, ARZUYU, DEVASA OLGUNLUĞU, SEVGİNİN GEREKTİRDİĞİ MUAZZAM ANLAYIŞI, SAMİMİYETİ, HER TÜRLÜ SORUNLA BAŞA ÇIKABİLEN FEDAKARLIĞI, AZMİ, CESARETİ, KAFALARDA HİÇBİR SORU İŞARETİ BIRAKMAYAN EŞSİZ GÜVENİ, DÜRÜSTLÜĞÜ, SADAKATİ, BİRAN OLSUN BİLE EN KÜÇÜK SEKTEYE DAHİ UĞRAMAYAN, HERŞEYE GÖĞÜS GEREN İHTİŞAMLI İLETİŞİMİ, HOŞGÖRÜYÜ, VEFAYI, CİDDİYETİ VE SONUÇ NE OLURSA OLSUN ZERRE KADAR SEVİYESİZLİĞİ BİLE ORTADAN KALDIRAN MUHTEŞEM SAYGIYI, SAĞLAM GÖNÜL BAĞINI, KUSURSUZ PAYLAŞIMI, NE KADAR YAŞAMINIZA SOKUP, KARŞINIZDAKİNE VEREBİLİYORSUNUZ? KAPRİSLERE BOĞULMADAN, GURUR YAPMADAN, KISKANÇLIK KRİZLERİ YAŞAMADAN, ENTRİKALAR KURGULAMADAN, GEREKSİZ TRİPLERE GİRMEDEN TÜM GERÇEKLİLİĞİNİZLE VE EN DOĞAL HALİNİZLE KENDİNİZİ NE KADAR  YANSITABİLİYORSUNUZ? İLİŞKİNİZDE BU TÜR BEKLENTİLER İÇİNDEYKEN SİZ BUNLARIN NE KADARINI KATABİLİYORSUNUZ? GERÇEKTEN SEVGİYİ NASIL ALGILIYOR, NE BEKLİYOR, NE VERİYORSUNUZ? İLİŞKİLERİNİZE BİRDE BU GÖZLE BAKIN. ŞİMDİ DİYECEKSİNİZ Kİ.! BÖYLESİ BİR AŞK MÜMKÜNMÜDÜR? UNUTMAYIN ! HAYATTA ÖLÜM DIŞINDA HERŞEYİN SONUCUNA ULAŞMAK MÜMKÜNDÜR. YETERKİ SİZ BU ZİHNİYETLE HAREKET EDİN. BÖYLECE MUTLULUĞU VE HUZURU DAHA KOLAY BULURSUNUZ.


*    HAKKINIZDA BİRBİRİNİ TANIMAYAN İKİ KİŞİ VE DAHA FAZLASI SİZE  OLUMSUZ YÖNDE AYNI ŞEYLERİ SÖYLÜYORSA EĞER, O ZAMAN DURUMUNUZU GÖZDEN GEÇİRİN. BİLİN Kİ SİZ BİR KISIR DÖNGÜ İÇİNDESİNİZ. SÜREKLİ AYNI SENARYOLARI SAHNELEMEK HAYATINIZI ZORLAŞTIRMAKTAN BAŞKA BİR İŞE YARAMAZ. ÜSTELİK BUNA BAĞLI OLARAK HERKESE AYNI GÖZLE BAKIP, BİR KEFEYE KOYMAK, ÖNYARGIYLA HAREKET ETMEK BÜYÜK BİR YANILGIDA OLDUĞUNUZU GÖSTERİR. İLETİŞİMİNİZ KOPUK, İLİŞKİLERİNİZ DEVAMSIZ OLUR. ELDE EDECEĞİNİZ TEK ŞEY İSE KOCA BİR HAYALKIRIKLIĞINDAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. ÇEVRENİZİN TESELLİ CÖZCÜKLERİ BİLE VİCDANINIZIN DERİN SANCISINI DİNDİRMEYE YETMEDİĞİNİ GÖRÜRSÜNÜZ.
*    BEYİN DIŞARIDAN GELEN VERİLERİ YA GÖRÜNTÜ, YA SES YADA DUYGU YOLUYLA KAYDEDER. GÖRÜNTÜ GÖRSELLİK, SES İŞİTSEL, DUYGUDA DOKUNSAL OLARAK ALGILANIR. İNSANLARDA GÖRSEL OLARAK GÖRÜNTÜ, İŞİTSEL OLARAK SES, DUYGU OLARAK TA KAS HAFIZASINA SAHİPTİR. GENELDE HAYAT YOLCULUĞUNDA İNSANLAR TEK BİR HAFIZA ÜZERİNDEN HAREKET EDER. BUDA YAŞANILAN HER TÜRLÜ OLAYLARDA EKSİKLİK DUYULMASINA SEBEBİYET VERİR. ÖĞRENME VE ALGILAMA STRATEJİNİZİ BU ÜÇ UNSUR ÜZERİNDE TAM VE EKSİKSİZ YAPARSANIZ HER TÜRLÜ YAŞAM HAREKETİNİZDE TAM DOYGUNLUK KESİN VE KALICI SONUCA ULAŞIRSINIZ.
*   BİR İNSANDA BAKIŞ AÇISI KARŞISINDAKİNİN HAREKET TARZINA GÖRE OLUŞUR. SES, GÖRÜNTÜ VE KAS OLARAK İYİ BİR PROFİLE SAHİP OLSADA ASIL İSTENİLEN NİTELİKLER CİDDİYET, DÜRÜSTLÜK, SAMİMİYET, İLGİ, SADAKAT, İLETİŞİM VE SAYGIN BİR DURUŞTUR. ÇÜNKÜ; ARADAKİ BAĞI BU ETKENLER SAĞLAMLAŞTIRIR. GERÇEK VE DOĞAL KİŞİLİLİĞİN ÖZÜ BURADA YATMAKTADIR. SEVGİDE BEDEN GÜZELLİĞİ BİR İŞE YARAMAZ. İLİŞKİYİ YÜRÜTEN DUYGULARDIR. RUHUN SENİ NASIL TEMSİL EDİYORSA ONU YAŞARSIN.
*    BİR SEVGİDE NİYE GÖZYAŞI OLUŞUR DERSİNİZ?  BİR İNSAN NEDEN AĞLAR?  KARŞISINDAKİNİN YAPTIKLARINDAN DOLAYIMI SANIRSINIZ?  ASLINDA İNSAN KENDİ HALİNE AĞLAR BİLİRMİSİNİZ?  ÇÜNKÜ; KARŞI TARAFA NASIL ETKİ BIRAKIRSANIZ SONUÇ OLARAK AYNI TEPKİYİ ALIRSINIZ. İLİŞKİYİ YÖNLENDİREN DUYGULARDIR. RUHUN SENİ NASIL TEMSİL EDİYORSA ONU YAŞARSIN. YAPILAN KAPRİS, ENTRİKA, TAVIR VE GURUR, SİZE HAKETTİĞİNİZ ELEŞTİRİ OLARAK GERİ DÖNER. ALDIĞINIZ ELEŞTİRİLERİ KABULLENMEK İSE DAİMA ZOR GELİR. AMA ÜZERİNİZDE ETKİ BIRAKIYORSA BU GERÇEKTİR VE DOĞRULUĞUNU İÇİNİZDEKİ BURUKLUK, GÖZLERİNİZDEKİ YAŞ TESCİL EDER. ÇEVREYİ, KOŞULLARI, İNSANLARI VE ZAMANI SUÇLAMAK KENDİNİZİ KANDIRMAKTAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. HERŞEY İNSANIN KENDİ İRADESİYLE OLUŞUR, GELİŞİR VE SONUÇLANIR. HERKES HAKETTİĞİ GERÇEĞİNİ YAŞAR.
*    İKİLİ İLİŞKİLERİNİZDE İLETİŞİM HALİNDEYKEN ŞU İKİ KELİMEYE  DİKKAT EDİN VE MÜMKÜN OLDUĞUNCA KULLANMAMAYA ÖZEN GÖSTERİN.  “SANANE” VE “BOŞVER”.  BU İKİLİ SİZE ZAMAN AYIRIP, İLGİ GÖSTEREN ŞAHSA SARFEDİLDİĞİNDE, ONA KARŞI YAPILAN BÜYÜK BİR SAYGISIZLIKTIR.  EĞER PAYLAŞMAK ADINA BİR KONU AÇMIŞSANIZ DEVAMINI GETİRMELİSİNİZ.  ZİRA KARŞINIZDAKINİN ÇÖZÜM ADINA SÖYLEMLERİ, SİZİN İÇİN İYİ BİR SONUÇ OLABİLİR. AYRICA İYİ VEYA KÖTÜ, DOĞRU YA DA YANLIŞ OLDUĞUNU CÜMLENİN SONUNU DUYMADAN ASLA BİLEMEZSİNİZ.
*    İNSANIN EN TEHLİKELİ YANI NERESİDİR BİLİRMİSİNİZ? EGOSUDUR.EGO EN KÖTÜ ÖZGÜVEN HİLEBAZIDIR. ONDAN DAHA KÖTÜSÜNÜ HAYAL BİLE EDEMEZSİNİZ. ÇÜNKÜ; ONU GÖREMEZSİNİZ. EN BÜYÜK DÜZMECELERDE BİLE YERİNİ İYİ ALIR. SORUN; EGONUZUN BAKACAĞINIZ SON YERDE SAKLANIYOR OLMASIDIR. BAKACAĞINIZ SON YER KENDİ İÇİNİZDİR. DÜŞÜNCELERİ KENDİ DÜŞÜNCELERİNİZ GİBİ GÖSTERİR,GERÇEK DUYGULARINIZ GİBİ YANSITIR. SİZDE  GERÇEKTE ÖYLE OLDUĞUNU SANIRSINIZ. EGOLARINI KORUMA İHTİYACI DUYAN İNSANLARSINIR TANIMAZLAR. YALAN SÖYLER, HİLE YAPAR, ÇALAR HATTA ÖLDÜRÜRLER. KISACASI SINIRLARINI KORUMAK İÇİN HERŞEYİ YAPARLAR. İNSANLAR EGOLARINA MAHKUM OLDUKLARININ FARKINA VARAMAZLAR. GERÇEKLE ARADAKİ FARKI KEŞFEDİP ANLAYAMAZLAR. BAŞTA AKLIN KENDİ ÖTESİNDE BİRŞEY OLDUĞUNU KABULLENMEK ZORDUR. HALBUKİ AKIL, KİŞİNİN ÖTESİNDE BİRŞEYDİR. DAHA DEĞERLİDİR VE GERÇEĞİ YORUMLAMADA KAPASİTESİ ÇOK DAHA FAZLADIR. İNSAN EGOSU ŞEYTANİ BİR OLGUDUR. ŞEYTANİ DUYGULAR İÇERDİĞİ İÇİN SUÇU BAŞKASINA ATMAYI SEÇERLER. İNSANLAR EGONUN NE KADAR ZEKİ OLDUĞUNU VE KENDİLERİNİ ESİR ALDIKLARINI BİLEMEZLER. KAFANIZDAKİ SES SİZE NE SÖYLERSE SÖYLESİN, ASLINDA DIŞ DÜŞMAN DİYE BİRŞEY YOKTUR. BU DÜŞMAN YANSIMASI EGOSUNUN KENDİ YANSIMASIDIR. YANİ YAŞATTIĞINIZ ONCA DÜŞMAN TAMAMEN KENDİ ÜRÜNÜNÜZDÜR. EN BÜYÜK DÜŞMAN, KENDİ ALGILARINIZ, KENDİ CEHALETİNİZ VE KENDİ EGONUZDUR. DÜŞMANINIZI ANCAK İRADENİZLE YENEBİLİRSİNİZ. EGONUZUN DUYGU VE DÜŞÜNCELERİNİZE SALGILADIĞI GURUR, KİBİR, KENDİNİ BEĞENMİŞLİK, TAVIR, KAPRİS VE ENTRİKALARI, İRADENİZİN SAĞLADIĞI SABIR, TAHAMMÜL, ANLAYIŞ, HOŞGORÜ, SADAKAT, MERHAMET VE FEDAKARLIKLA YOKEDEBİLİRSİNİZ.
*    HAYAT BİR SATRANÇ OYUNUNA BENZER. İLK ETAPTA YENİ TANIDIĞINIZ HERKES SİZİN İÇİN BİR RAKİPTİR. STRATEJİNİZİ BELİRLERKEN HANGİ KONUMDA OLACAĞINIZI İYİ BELİRLEMELİSİNİZ. İLK KURAL YATIRIMLARINIZI İYİ KORUMAKTIR. KARŞILIKLI OYNANAN HER OYUNDA HER ZAMAN BİR RAKİP VE BİR KURBAN VARDIR. MESELE İLKİ OLDUĞU İÇİN NE ZAMAN İKİNCİSİ OLDUĞUNU BİLEBİLMEKTİR. BU BİR AN MESELESİDİR. ÇOK İYİ DÜŞÜNÜP SERİ HAREKET ETMEK GEREKİR. KAZANMAYA YAKINKEN KAYBETMEYİ KİM DÜŞÜNEBİLİR Kİ?  AMA GELDİĞİNİ GÖRMEDİĞİN BİRŞEYLE YÜZLEŞTİĞİNDE, YENİ VE SOĞUK BİR GERÇEKLİK ASLA GÖZARDI EDİLEMEZ. ŞAYET GÖZARDI ETTİĞİNİZ GERÇEK, SİZİN KAYBETMENİZE NEDEN OLUR. UNUTMAYIN EN BÜYÜK DÜŞMAN, EN SON BAKACAĞINIZ YERE SAKLANIR. ZEKİ OLMANIN TEK YOLU, DAHA ZEKİ BİR RAKİPLE OYNAMAKTIR. SAVAŞTAN KAÇILMAZ, SADECE RAKİBE KARŞI AVANTAJ SAĞLANANA KADAR ERTELENİR.HERKESİN BİR ZAAFI VARDIR.  UCUZ İNSANLAR UMUTSUZ İŞLER YAPARLAR.  HAMLELERE DİKKAT EDİN. İŞİN SIRRI RAKİBİNİZİN SİZE YEM OLARAK KULLANDIĞI HAMLELERDE. ONLARI ALT ETTİKÇE KENDİNİZİN AKILLI, KARŞINIZDAKİNİNDE APTAL OLDUĞUNA İNANIRSINIZ.  KURBANI KONTROL ALTINDA TUTTUĞUNU DÜŞÜNEN ASLINDA DAHA AZ KONTRÖLE SAHİPTİR VE YAVAŞ YAVAŞ KENDİ SONUNU HAZIRLAR. RAKİBE DÜŞEN ŞEYDE SADECE ONA YARDIM ETMEKTİR. FORMÜL UYGULAMADA SONSUZ DERİNLİĞE SAHİPTİR. AMA SAĞLAM VE BASİTTİR. ÜSTELİK TAMAMENDE TUTARLIDIR. OYUN KARMAŞIKLAŞTIKÇA HALİYLE RAKİPTE KARMAŞIKLAŞIR. KARŞI TARAF ÇOK İYİYSE, KURBANI KONTROL EDEBİLECEĞİ BİR ORTAMA ÇEKER. ORTAM BÜYÜDÜKÇE KONTROL KOLAYLAŞIR, ZAYIF NOKTALARINI RAHATÇA BULUR.  İSTEDİKLERİNİ SANDIĞI ŞEYİN BİR PARÇASINI RAKİBİNİZE VERİN. BÖYLECE RAKİP, KURBANI YANLIŞ AVIN PEŞİNE TAKARAK DİKKATİNİ BAŞKA YÖNE ÇEKEBİLİR. NUMARA NE KADAR BÜYÜK VE ESKİYSE BAŞARMAK O KADAR KOLAYDIR. BU İKİ PRENSİP ÜZERİNE KURULUDUR HERŞEY. KURBAN  NUMARANIN ESKİ OLMADIĞINI, KİMSENİN KAZANAMAYACAK KADAR BÜYÜK OLMADIĞINI DÜŞÜNÜR. SONUNDA RAKİP SORGULAMAYA BAŞLADIĞINDA, KURBANIN YATIRIMI VE ZEKASI SORGULANMIŞ OLUR. BUNUDA KİMSE KABULLENMEZ. KENDİNİZ BİLE.
*     HAYATIN GENELİNİ DÖRT KELİME İLE ÖZETLEYEBİLİRİZ. UMUT, ARZU, GERÇEK VE ACI.  BU DÖRT KELİME GEÇMİŞİMİZİ, ŞU ANIMIZI VE GELECEĞİMİZİ ANLATMAKTADIR. BEKLENTİLERİMİZ VE GERÇEĞİN SONUCU. BİR GERÇEĞİN FARKINA VARAN İNSAN, KENDİSİNİ YENİ UMUTLARIN ARZULARINA BIRAKIYOR. YANİ NEFES ALDIĞI HER ANDA UMUDUNU YAŞATIYOR İÇİNDE. AMA GENELDE İNSAN ELİYLE YAPILANIN ULAŞILMAZLIĞININ ETKİSİNE KAPILIP, İSTEDİKLERİNE ULAŞTIKLARI VAKİT UMDUKLARINI BULAMIYORLAR. İŞTE ULAŞTIKLARI NOKTADA FARKETTİKLERİ GERÇEK İSE SADECE ACI OLUYOR. BU NOKTADA MANTIKLA DUYGULAR ŞİDDETLİ BİÇİMDE ÇATIŞIYOR. ARADAKİ KOPUKLUK İSE DERİN, DİPSİZ VE KARANLIK BOŞLUKTA BULUNMAMIZA SEBEBİYET VERİYOR.İÇİNDEN ÇIKILMAZ BİR BUNALIM YAŞAMAMIZIN ANA KAYNAĞI BU. İNSANLAR MANTIĞIYLA DUYGULARI ARASINDA ÇATIŞMA YAŞADIĞI AN, İÇİNDE BULUNDUKLARI BUNALIMDAN KURTULABİLMEK ADINA GEÇİCİ YÖNTEMLERE BAŞVURURLAR. KENDİNİ KURTULMUŞ VE İYİ HİSSETMEYE BAŞLADIKLARINDA İSE BU SÜRECİ SAĞLAYAN VE ETKİLİ ÇÖZÜM OLAN ARACILARA KARŞI BU KEZ NANKÖRCE YAKLAŞIRLAR. ÇÜNKÜ; AYNI SENARYONUN TEKRARLANACAĞINI DÜŞÜNÜRLER. KAFALARINDAN SORU İŞARETLERİNİ, KUŞKULARINI, TEDİRGİNLERİNİ BİRTÜRLÜ ATAMAZLAR. HALBUKİ KENDİSİNE YARDIMCI OLANIN, BULUNDUĞU ORTAMDAN ÇIKARANA, NE KADAR BÜYÜK BİR HAKSIZLIK YAPTIĞININ FARKINA VARAMAZLAR. BİLEMEZLER Kİ BÖYLE DAVRANARAK, O İNSANI KENDİ YAŞADIĞI BUHRANLI ORTAMIN İÇİNE ATTIĞINI.  HAYAT İNSANLARIN NANKÖRLÜĞÜ ÜZERİNDE DÖNÜP DURUYOR. ASLINDA HERKES KENDİ İRADESİNİN DOĞRULTUSUNDA KENDİ İSTEKLERİNİ GERÇEKLEŞTİRİP ONU YAŞIYOR. BU DURUMU AŞMANIN TEK YOLU MANTIK İLE DUYGULAR ARASINDA DOĞRU ORANTILI DENGE KURMAKTAN GEÇİYOR. GELECEĞE YÖNELİK BAKIŞ AÇISINI GENİŞ TUTMAKTA HERZAMAN YARAR VARDIR. MANTIĞINIZ SİZE HERZAMAN DOĞRUYU BULMANIZA YARDIMCI OLMAZ. ZİRA İNSANLAR GERÇEĞİN FARKINA VARDIKLARI HALDE, GENELDE GÖZARDI EDERLER. YÜZLEŞMEK PEK İŞLERİNE GELMEZ. AMA DUYGULARINIZ ÖYLE DEĞİLDİR.ONUN YANILMA PAYI SIFIRDIR VE UNUTMAYIN Kİ İLİŞKİLERİ DUYGULAR YÖNLENDİRİR.  BENCE DUYGULARINIZIN SESİNE KULAK VERMELİSİNİZ. DUYGULARINIZIN ÖNDERLİĞİNDE, MANTIĞINIZIDA PEKİŞTİRİP HAREKET TARZINIZA YANSITIRSANIZ, BUHRANLI ZAMAN YAŞAMA SÜRECİNİZİ EN AZA İNDİRMİŞ OLURSUNUZ. AKSİ TAKDİRDE İLİŞKİLERİNİZ, KENDİNİZİ KANDIRMAK VE KARŞINIZDAKİNİ TATMİN ETMEKTEN ÖTEYE GİTMEZ. TEMENNİLERİNİZ, TALEPLERİNİZ, BEKLENTİLERİNİZ İÇİNİZDE BİR UKDE OLARAK, HAYAL ÜRÜNÜ SIFATINI TAŞIMAKTAN BAŞKA BİR İŞE YARAMAZ.
*   OLAYLARA OBJEKTİF YAKLAŞIP, OLDUĞU GİBİ GÖRÜRSENİZ ŞAYET, AYRINTILARI KAÇIRMAZ VE GERÇEKLERİN İÇ YÜZÜNÜ ALGILAMA KABİLİYETİNİZ GELİŞİR. BÖYLECE AKILLI KARARLAR ALMA OLASILIĞINIZ ÇOK KUVVETLİDİR. SONUÇ OLARAK HAYATIN ACI GERÇEKLERİNEDE HAZIRLIKLI OLMUŞ OLURSUNUZ VE KÖTÜ SÜPRİZLER YAŞAMAZSINIZ.
*   EN ETKİLİ İFADE İNSANIN DÜRÜST, SAMİMİ, CESURCA ORTAYA KOYDUĞU TAVIR VE DÜŞÜNCESİDİR. PAYLAŞIMIN ERDEMLİĞİ, BENCİLLİĞİN ÇİRKİNLİĞİNE YENİK DÜŞMEMELİDİR.
*   TECRÜBEYİ YAŞAYARAK EDİNEBİLİRSİNİZ. AMA BOYUNUZDAN BÜYÜK, HADDİNİZİ AŞAN ŞEYLERİN SORUMLULUĞU ALTINA GİRMEKTE PEK AKILLICA BİR İŞ DEĞİLDİR. KARAR VERMEDEN ÖNCE KENDİNİZİ DEĞERLENDİRMELİSİNİZ. İNSANI KAOSA SÜRÜKLEYEN ŞEY, ÖNEMSİZ GÖRDÜĞÜ, CAN SIKINTISINI GİDERMEK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞU VE BUNU SÜREKLİLİK YAPAN DURUMDUR. ALIŞKANLIKLAR ZAMANLA KARAKTERİNİZE YANSIR. EN MAKBULU HAYATI KAPLUMBAĞA HIZINDA YAŞAMAKTIR. YAŞAMIN GÖZALICI, RENKLİ SAHNESİNİN ARDINDA MUTLAKA BİR TUZAK OLDUĞUNU UNUTMAYIN.
*    İNSANLAR HAYATI GENELDE YÜZEYSEL YAŞARLAR. DOLAYISIYLADA GÖZÜNÜN GÖRDÜĞÜNE KAPILIP GİDERLER. OYSA HAYATI DERİNLERDE YAŞAMAK GEREKİR.  ÇÜNKÜ GÖZ YANILIR AMA GÖNÜL ASLA YANILMAZ.
*    İNSANLARDA CİDDİ BİR YÜZLEŞME SORUNU VARDIR. GERÇEKLERİNİZİ SAPTIRARAK, SİZİ AVUTMAK ADINA, SAHTE KİŞİLERİN GÖZÜNÜZÜN İÇİNE BAKA BAKA YALAN SÖYLEMELERİNE NE KADAR MÜSAMAHA GÖSTEREBİLİRSİNİZ Kİ? KENDİNİZLE YÜZLEŞMEK İÇİN CESARETE, HAKİKATE, SADAKATE VE HATTA ACI ÇEKMEYE BİLE HAZIRLIKLI OLMALISINIZ? KENDİ GERÇEKLERİNİZLE YÜZLEŞMEYE HAZIRMISINIZ? AYNI ZAMANDA ÖNYARGILARIMIZIDA YENMELİYİZ. ÖNYARGILARIMIZ, GÖRÜLMEYEN DUVARLARIMIZDIR. YIKMANIN ZAMANI GELMEDİ Mİ?
*    GEÇMİŞTE YAŞADIĞINIZ KÖTÜ BİR OLAYDAN SONRA ETRAFINIZA DUVAR ÇEKEREK, İÇİNİZE KAPANARAK KİMİ CEZALANDIRMIŞ OLUYORSUNUZ HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
MAZİNİZİ Mİ?, YAŞADIĞINIZ KİŞİYİ Mİ? ÇEVRENİZİMİ? YOKSA KENDİNİZİ Mİ?
*    İNSANLAR GENELDE KAYBETTİKLERİNİN ARDINDAN GURUR YAPARLAR VE AKABİNDE KAYBETMENİN ACİZLİĞİ KARŞISINDA ETRAFINA SET ÇEKERLER. DÜŞÜNÜYORUMDA MADEM BU KADAR GÜÇLÜ İRADEYE SAHİPLER, NEDEN BU DURUŞU ÖNEMLİ DEĞERLERİ KAYBETMEDEN GÖSTERMEZLER Kİ?
*    İNSANI YANILGIYA UĞRATIP, HAYALKIRIKLIĞI YAŞATAN EN BÜYÜK NEDEN, KARŞISINDAKİ OLGUYU TAM ANLAMIYLA ÇÖZEMEDEN ZANNETME İÇGÜDÜSÜYLE OLAYLARI YORUMLAYIP YAŞAMASIDIR. BÖYLECE İNSAN KENDİNCE VARSAYIMLAR NEDENİYLE SÜREKLİ ZAN ALTINDA KALIP, HERSEFERİNDE ŞAŞKINLIĞA UĞRAR. ÇÜNKÜ; BU DÜNYADA İNSANLAR BİKERE ALDATILINCA, DÜRÜSTÇE VE SAMİMİYETLE DONANMIŞ GERÇEK SUNUMLARDAN BİLE ŞÜPHE DUYARLAR. YENİ BAŞLANGIÇLARA YÖNELMEK ANCAK GEÇMİŞ SAPLANTILARDAN KURTULMAKLA MÜMKÜNDÜR. BİLİRMİSİNİZ NE KÖTÜDÜR İNSANIN AKLIYLA, YÜREĞİ ARASINDA SIKIŞIP KALMASI. NE KÖTÜDÜR İNSANIN AN KADAR YAKIN, ASIR KADAR UZAK OLMASI. BİLİRMİSİNİZ NE KÖTÜDÜR İNSANIN BİLDİĞİNİ ANLATAMAMASI, BEN DEYİP SUSMASI, SEN DEYİP AĞLAMAKLI OLMASI…
*    SEVMEK NEDİR BİLİRMİSİNİZ? GÖZÜNÜZÜN GÖRDÜĞÜNE KAPILIP GİTMEKMİDİR? GÖRÜLENİ YORUMLAMAK HERKESİN YAPABİLECEĞİ BASİT BİR OLGUDUR. ASIL MARİFET GÖRÜLEMEYENİ BULABİLMEKTİR. KALBİN SIRLARINI KEŞFEDERKEN RUHUN GİZEMİNİ ÇÖZÜP GERÇEK KİMLİĞİ FETHEDEBİLMEKTİR. BU BÜTÜNLÜĞE ULAŞIRKEN KENDİNİ FARKLI VE ÖZEL HİSSEDEBİLMEKTİR. GERÇEK SEVGİ O KADAR MUNTAZAMDIR Kİ BELLİ BİR ÖLÇÜSÜ YOKTUR. NE İYİLİK GÖRDÜĞÜNDE ÇOĞALIR NE DE KÖTÜLÜK GÖRÜNCE AZALIR. GİZLERSEN YARALAR, SÖYLERSEN RAHATLATIR.
 *    GÖZÜNÜZDE BİR PORTRE CANLANDIRIN. USTA RESSAMIN ÇİZEBİLECEĞİ ŞAHESER BİR SUNUM… RENGARENK GÖZALICI TONLARIYLA BOYANMIŞ, BÜYÜK BİR HÜNER VE USTALIKLA KULLANILMIŞ FIRÇA DARBELERININ İZLERİYLE SÜSLENMİŞ KOCA BİR PORTRE…
BAKTIKÇA GÖZLERİNİZİ ALAMAYACAĞINIZ, KENDİNİZDEN BİRŞEYLER BULABİLECEĞİNİZ BİR RESİM SANATI… YADA SİZ İNCE BELLİ BİR ÇAYBARDAĞISINIZ KUSURSUZ İŞLENMİŞ MUAZZAM GÖRÜNÜMLÜ HASSAS BİR YAPIT. İÇİNİZDEKİ ÇAYA SUNULAN BİR MİKTAR ŞAKERLE TAT BULAN KARIŞIMI İKRAM EDERKEN VERDİĞİNİZ O TATLI KEYFİ HAYAL EDİN. İŞTE GERÇEK SEVGİDE BÖYLEDİR.NE İYİLİK GÖRDÜĞÜNDE ÇOĞALIR, NEDE KÖTÜLÜK GÖRÜNCE AZALIR.
*    İYİ BİR İLİŞKİNİN OLGUNLAŞMASI GEREKİR. BUNUNDA BELLİ BİR ZAMANI VARDIR ELBETTE. ÖNEMLİ OLAN O ZAMANLAMAYI DOĞRU ANDA YAKALAYABİLMEKTİR. ZATEN SEVGİ YOLU DÜRÜSTLÜK, GÜVEN, SAYGI, HOŞGÖRÜ, CİDDİYET VE FEDAKARLIKTAN GEÇER. BUNLARIN HEPSİNİN BİRANDA OLUŞMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. HERŞEY KADEME KADEME GELİŞİR VE SONUÇ OLARAK SEVGİ OLGUNLAŞIR.
*    İNSAN ZİHNİ ÇOK KIRILGAN VE KARMAŞIK BİR MEKANİZMADIR. GÜÇLÜ BİR DUYGUSAL BASKI KARŞISINDA ÇABUK ÇÖZÜLEN, FAKAT OLUMSUZ BİR ETKİ KARŞISINDA ZORDA KALAN YAPIYA SAHİPTİR. GEÇMİŞTEKİ DERİN İZLER, AŞIRI DÜZEYDE YAŞANILDIĞINDA ZİHİNSEL BOZUKLUK OLUŞTURUR. BUDA İNSANIN ÖNÜNE SUNULAN İYİMSER, DÜRÜST VE SAMİMİ GERÇEK OLASILIKLARI BİLE GÖREMEMESİNE HATTA İYİ BİR FIRSATIN DAHİ TAM ANLAMIYLA DEĞERLENDİRİLEMEMESİNE NEDEN OLUR. UNUTMAYIN İÇİNE GİRDİĞİNİZ HER OLAY AYNI SEVİYEDE OLUŞMAZ. ÇÜNKÜ; YAŞANABİLECEK YENİ OLGUDA KİŞİLİKLER TAMAMEN FARKLI OLACAKTIR. SİZİN YAPMANIZ GEREKEN SADECE İYİ BİR ANALİZ, SABIR VE DOĞRU ZAMANDA HAREKETE GEÇMEKTİR.
*      BAZEN KENDİNİZİ KOSKOCA EVRENDE O KADAR DEĞERSİZ VE YALNIZ HİSSEDEBİLİRSİNİZ Kİ..!  SANKİ YOK OLUP GİTTİĞİNİZDE HİÇBİRŞEY DEĞİŞMEYECEKMİŞ GİBİ GELİR. OYSA HER İNSAN BİR DÜNYADIR. YILDIZLAR VE YÖRÜNGESİNDE DÖNEN GEZEGENLER GİBİ. HEPSİ BİRBİRİNİN ETKİSİNDEDİRLER. HEPSİ BİRBİRİNE BAĞLI ZİNCİR MİSALİ… İNSANLARDA BÖYLEDİR İŞTE. KİMİLERİ YILDIZ, KİMİLERİ GEZEGEN. TIPKI GÜNEŞ VE DÜNYA GİBİ. EĞER BİR DÜNYA TAŞIYORSANIZ YÜREĞİNİZDE, KARŞINIZDAKİDE BİR YILDIZDIR. VE EĞER O YILDIZ KAYIP GİDERSE YÖRÜNGENİZDEN, SİZİN DÜNYANIZDA YOK OLUR. O YÜZDEN BUGÜNLERDE ÇOK ZOR KAZANDIĞINIZ DEĞERLERİ KOLAYCA KAYBETMEYİN.
*    ASLINDA HAYATLA İLGİLİ YAZILIP ÇİZİLENLERİ Bİ KENARA BIRAKIP, EN HAKİKİ KAVRAMINA GÖZ ATMAK GEREKİR. HAYATIN EN GERÇEK KAVRAMI NEDİR BİLİRMİSİNİZ? OLAYLARA NE KADAR TAHAMMÜL GÖSTEREBİLİYORSANIZ, KARŞINIZDAKİLEREDE AYNI ORANTIDA KENDİNİZİ YANSITABİLMENİZDİR. HAYATINIZIN EN ÖNEMLİ VE DEĞER OLUŞTURAN UNSURLARI SAYGINLIĞINIZLA İLGİLİDİR. YAKIŞIKLI YA DA GÜZEL OLMANIZLA ALAKALI DEĞİLDİR. DÜRÜSTSENİZ VE SAYGIYLA DAVRANIYORSANIZ, O ZAMAN BEKLENTİLERİNİZİN OLMASI NORMALDİR. ÇÜNKÜ; BU TAMAMEN DOĞAL BİR GELİŞMEDİR.
*     ŞÜKRETMEK HAYATIN İYİ TARAFINI ORTAYA ÇIKARIR. SAHİP OLDUKLARINIZIN ASLINDA YETERLİ, HATTA FAZLA BİLE OLDUĞUNU HİSSETTİRİR. REDDİ KABULE, DÜZENSİZLİĞİ DÜZENE, ZORU KOLAYLIĞA, KARMAŞIKLIĞI NETLİĞE ÇEVİRİR. ŞÜKRETMEK GEÇMİŞİNİZİ ANLAMLI KILAR, BUGÜNE HUZUR VE YARINA BİR IŞIK GETİRİR…
*      İNSAN NEDEN İSTEK DUYAR? SADECE ONAYLANMAK VE KABUL EDİLMEK DUYGUSU MU? YA DA VARLIĞINI KANITLAMA İÇGÜDÜSÜNÜ TESCİL ETMEK Mİ? VE YA  YAŞAMI DAHA İYİYE TAŞIYACAĞINA İNANDIĞI DÜŞÜNCELERİNİN, BAŞKALARINIDA AYDINLATMASINI İSTEDİĞİ İÇİN Mİ? SAHNEDE ALKIŞ SONRASI DUYGULARIYLA, YUHALANMA SONRASI DUYGULARINITAMAMEN BİRBİRİNE EŞDEĞER OLGUNLUGA TAŞIYABİLEN, İLKİNDE KENDİNİ TAMAMLAMAK TATMİNİ, DİĞERİNDE KENDİNDEN EKSİLMİŞ BİR BOZGUNLUK HİSSİNİ YAŞAMAYIP DENK TERAZİ KURABİLEN İNSAN SAĞLAM BİR KALE GİBİDİR. ZİRA İNSANA ÖZGÜ ONUR VE OLGUNLUK BAŞKALARINDA DEĞİL, KENDİ BÜNYESİNDEDİR. ÇÜNKÜ SİZİ SİZDEN DAHA İYİ TANIYAN YOKTUR.
*       ZAMAN İNSANI YAŞLANDIRARAK DEĞİL, YAŞATARAK OLGUNLAŞTIRIR. YAŞAYANLAR TECRÜBELERİNE “İYİKİ” DER. YAŞAYAMAYANLAR KEŞKELERİNİ “BOŞVER”LERLE GEÇİŞTİRMEYE ÇALIŞIRLAR. BASİT İNSAN ŞİKAYET EDER… ACİZ İNSAN İFTİRA EDER… ASİL İNSAN İSE İDARE EDER.
*      ZAMAN İÇİNDE UNUTULMUŞLAR ARASINDA YER ALMAK İSTEMİYORSANIZ ŞAYET PAYLAŞTIKÇA BÜYÜMELİ, SAYGIYLA BAKMALI, DOĞRULUKLA AYAKTA DURMALI VE UFKUNUZU GENİŞ TUTMALISINIZ.
 *     BİR AŞK İÇİN YAPABİLECEĞİNİZ HERŞEYİ YAPTIĞINIZA İNANIYORSANIZ VE BUNA RAĞMEN HALA YALNIZSANIZ İÇİNİZ RAHAT OLSUN. GİDEN ZATEN GİTMEYİ KAFASINA KOYMUŞTUR VE YAPTIKLARINIZ ONUN DUDAĞINDA HAFİF BİR GÜLÜMSEME OLUŞTURMAKTAN BAŞKA HİÇBİR İŞE YARAMAYACAKTIR. ÜZÜLMEYİN… SİZ AŞKI GEREKTİĞİ GİBİ YAŞADINIZ. ÖZLEDİNİZ, AĞLADINIZ, ŞARKILAR SÖYLEDİNİZ, DÜŞÜNDÜNÜZ, KİMSEYİ UMURSAMADAN TEK ONA BAĞLI KALDINIZ. PEKİ O NE YAPTI? DEME… HERKES KENDİNDEN SORUMLUDUR. SİZ AŞKINIZI DOYA DOYA YAŞARKEN, O KENDİNE ENGELLER KOYUYORSA BU ONUN PROBLEMİDİR. BİR İNSAN EKSİK YAPIYORSA VE BU EKSİKLİĞİ BİLDİĞİ HALDE TAMAMLAMAK İÇİN UĞRAŞMIYORSA, SİZ NE YAPABİLİRSİNİZ Kİ ONUN İÇİN? SİZİN HAYATI ISKALAMA GİBİ BİR LÜKSÜNÜZ YOK… ONU VARSA BIRAK, O LÜKSÜ SONUNA KADAR KULLANSIN. KİMSEYE KENDİNİZİ SEVDİRMEYE KALKIŞMAYIN. YAPILMASI GEREKEN TEK ŞEY SADECE KENDİNİZİ SEVİLMEYE BIRAKMAKTIR. ÖNEMLİ OLAN HAYATTA ”EN ÇOK ŞEYE SAHİP OLMAK” DEĞİL, “EN AZ ŞEYE İHTİYAÇ DUYMAKTİR”.
*     BAZEN HERGÜN BAŞKA BİRİ OLMAK İSTER VE ONUN MASKESİYLE SOKAĞA ÇIKARIZ. BAZEN EKSİKLERİMİZİN İÇİNDE UMUTLARIMIZI YEŞERTİRİZ. HERŞEYE RAĞMEN UMUDUMUZU KAYBETMEYİZ. BAZEN ELİMİZDEKİLERİN FARKINDA OLMAYIP BOŞUNA EZİYET ÇEKERİZ. BAZEN TERKEDİLMİŞ HİSSEDERİZ KENDİMİZİ. YAŞAMA SIKI SIKI SARILAN YANLARIMIZI REDDEDERİZ. BAZEN İNSANLAR ÇOKTAN BİZİM İÇİN FELAKET SENARYOLARI  HAZIRLAMIŞTIR. BAZEN HAYAT KARMAŞIK VE İÇİNDEN ÇIKILMAZ BİR DENKLEM GİBİ GELİR. BAZEN HİÇ UMMADIĞIMIZ DOSTLARDIR YARDIMIMIZA KOŞAN YADA BİZİ HİÇ UNUTMAYAN. BAŞARI EN ZOR ŞARTLARDA VE SAVAŞLARDA GELİR BAZEN. YANLIŞ KARARLAR FELAKETLE SONUÇLANIR GENELLİKLE ..
AMA BİLİYORMUSUNUZ, İŞİN SIRRI ASLINDA KENDİNİZİ NASIL GÖRDÜĞÜNÜZDEDİR..!
*     YAŞAMINIZDA BİR DÖNÜM NOKTASI İSTİYORSANIZ ŞAYET, KENDİ BENLİĞİNİZİ BULMA SERÜVENİNE ATILMALISINIZ. ÇÜNKÜ; HAYATINIZI GÖRKEMLİ YAPABİLECEK GİZLİ YETENEKLER İÇİNİZDE MEVCUT. BÜTÜN YAPMANIZ GEREKEN ONLARI AÇIĞA ÇIKARIP, KARARLILIKLA KULLANMANIZDIR. KENDİNİZİ OLDUĞUNUZ GİBİ KABULLENİP, OLUMSUZ YÖNLERİNİZ KADAR OLUMLU YÖNLERİNİZİDE GÖREBİLİRSENİZ EĞER AMAÇLARINIZA DAHA KOLAY ULAŞIRSINIZ. BÖYLECE ZAMANINIZI VE ENERJİNİZİ BOŞYERE ÜZÜLEREK HARCAMAKTAN KURTARMIŞ OLURSUNUZ. KENDİNİZDEN BAŞKA BİRİ OLMAYA ÇALIŞMAK, ZİHİNDE VE BEDENDE VAR OLAN KİŞİLİĞİNİZİ REDDETMEK, SİZE SADECE ÜZÜNTÜ VE KARAMSARLIK VERİR. AYRICA BU DURUM SİZİ SADECE İYİ BİR KOMEDYENDEN BAŞKA BİR ŞEY YAPMAZ. YÜZÜNÜZE ÖVGÜLER YAĞDIRANLAR, ARKANIZDAN KIS KIS GÜLERLER. ZATEN BENZEMEYE ÇALIŞTIĞINIZ HERHANGİ BİRŞEY VAR OLAN GERÇEKTİR VE BU DA SİZİ ONUN GÖLGESİNDE BIRAKIP DAİMA İKİNCİ PLANDA KALMANIZA NEDEN OLUR. EN AKILLICA İŞ KENDİNDEN BAŞKA BİRİ OLMAYA ÇALIŞAN KİŞİLERDEN HEMEN VAZGEÇMEKTİR. BİR DÜŞÜNÜN ..!  DÜNYADA SİZE TIPATIP BENZEYEN DAHA YOK VE OLMAYACAK. ÖYLEYSE OLMANIZ GEREKTİĞİ GİBİ YAŞAYIN. NASILSA BİRGÜN İMRENMENİN KENDİNİ AŞAĞILAMAK, TAKLİDİN İNTİHAR OLDUĞUNU ANLAR, KENDİNİZİ İYİ YA DA KÖTÜ OLDUĞUNUZ GİBİ GÖRMENİZ GEREKTİĞİNİ ÖĞRENİRSİNİZ.
*     DOĞRULARIMI GÖTÜRMEYE YETECEK KADAR YANLIŞ YAPMADIM BU HAYATTA. ÇOK ZORLANDIĞIM ŞEYLERDEN KAÇMADIM. BELKİ MAĞDUR EDİLDİM VEFASIZ YÜREKLERDE AMA SİTEM ETMEDİM. İYİMSER TABLO SUNDUM HEP TÜM DOĞALLIĞIMLA, BOŞLUKTA KALDIM AMA BOŞ BIRAKMADIM. SAVRULDUM FAKAT EZİLMEDİM. ŞİMDİ İÇİNDE BIRAKILAN BOŞLUKLARIN BİRİNDEYİM BELKİDE. KİMSENİN DOĞRUSUNU GÖTÜRMEDİM VE BEN KİMSENİN YANLIŞIDA OLMADIM. BELKİ YALNIZIM AMA YÜREKLERDE SAYGIN BİR KİŞİLİĞİM. İNSANOĞLUNA BU YETMEZ Mİ?
*     ZİHNİNİZİ SADECE BU DÜNYA İLE SINIRLAMAYIN VE BEDENİNİZİ BUNA GÖRE YÖNLENDİRİN. DÜNYADA YAPTIKLARINIZ HERŞEY İÇİN ZAMAN VARKEN KENDİNİZİ SORGULAYIN VE AF DİLEYİN. İNSANLARIN NASİHATLERİ CANINIZI SIKIYOR İSE EN ETKİLİ VE TEK GERÇEK NASİHAT İÇİN, HERHANGİ BİR ÖLÜNÜN MEZARTAŞINA BAKMANIZ YETERLİDİR. ORADA YATANIN BİRZAMANLAR BİZİM GİBİ  NEFES ALIP VERDİĞİNİ ANIMSAYIN VE ÖLÜM HAKİKATİNİ UNUTMAYIN. HER NEFS ÖLÜMÜ TADACAKTIR.

25 Ocak 2011 Salı

LEYLA İLE MECNUN'un aşkı

mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur.
Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır.
Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen
bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir.
Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez.
Kays okulda Leyla' yı göremeyince üzüntüden çılgına döner,
başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.

Mecnun' un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun
(deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun' u çölde bulur.
Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve
mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz.
Babası Mecnûn' u iyileşmesi için Kâbe' ye götürür.
Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn,
kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni."

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar.
Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir.

Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir.
Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de
mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır.

Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür.
Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir.
Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır.
Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.

Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner.
Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar.
Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın
maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn' u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz.
Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer.
Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir.
Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez."

Der, kabri kucaklayarak ölür.

Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında,
Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür.
Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:
"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri,
Aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."

LEYLA ve MECNUN

Ey Rabbim! Aşk belasıyla beni tanıştır
Beni bir an bile olsa; aşk belasından ayırma!

Detlilerden yardımını uzak tutma.
Yani beni daha çok belalara müptela eyle!

Ben var oldukça, beladan, isteğimi uzaklaştırma!
Ben belayı isterim, çünkü bela da beni ister.

Sevgi belasıyla ağırbaşlılığımı gevşetme!
Ta ki dostlar beni kınayıp vefasız demesinler!

Gidip geldikçe, sevgilimin güzelliğini arttır,
Sevgilimin derdine beni daha çok mübtela et.

Ben nerede, mevki ve itibar kazanma nerede?
Bana yoksulluk ve yokluk ulaşma kabiliyeti ver

Senden ayrıyken, bedenimi öyle zayıf kıl ki,
Bahar yeli beni sana kavuştursun.

Fuzûlî' nin nasibi gibi beni gururlandırıp,
Ey Rabbim, asla beni bana bağlı kılma!

Sonunda yar, ağlayıp inlememize acıdı ve
Bugün hüzünler evimize ayak bastı.

Gözyaşı yağmurum, demek, öyle tesir etti ki,
Gül bahçemizde taze bir gül dalı düşürdü.

Ah ateşinin bizi yaktığı,
Ayrılık gecesini aydınlatan meş' aleden bellidir.

Eğer ağlayan gözümüzde uyku olsaydı,
Bu kavuşma uyku halinde görülen bir rüya demek mümkün olurdu.

Gördüğümüz bir hayal mi?
Yoksa sevgilinin yanımıza geleceği aklımıza bile gelmezdi.

Ey can ve gönül! Sevgili, misafirimiz oldu!
Neyimiz varsa, misafirimizin ayaklarına dökelim.

Ey Fuzûlî! Sevgilinin kasdı, canımızı almakmış.
Gel.. Güzel uğruna can vermeyi kendimize bir borç bilelim.

kerem ile aslı

KEREM İLE ASLI'nın aşkı

İranın çok meşhur beldesi İsfahan’da adil, iyi yürekli bir padişah yaşardı. Çok zengin, rahat yaşayan ama bir türlü evlat saadetini tadamayan bir padişahtı. Ne tesadüftür ki emrinde çalışan bir Keşiş de aynı özlemi duymakda idi. Padişahın aklına bu keşiş gelince, padişahın derdine ortak olması için onu emretti. Ve uzun uzun sohbet ettiler. Keşiş padişaha “eğer bir saray yaptırır içini bahçesini süslerseniz bütün zamanınızı burada geçirir acınızı unutursunuz” deyince, padişah kısa bir sürede bu planı gerçekleştirdi. Bir gün Keşişin karısı ve hanım sultan saraydaki eğlenceyi ziyarete giderken karşılarına nur yüzlü bir ihtiyar çıkar, hanım sultana bir elma, Keşiş’in karısana bir ayva fidesi verir. Ve bunları ekmelerini ister. Hanım sultan da, Keşiş’in karısı da fidanlara kendi elleri ile bakar, büyütürler. Ancak iki ağaç da büyüdüklerinde meyve vermezler. Hanım sultan birgün rüyasında yine o nur yüzlü ihtiyarı görür. Ve bu çocuk dileği için yalvarır. Yaşlı adam ona ağacın elma verdiğini, bu dileği için bu meyveyi yemesini söyler. Hanım sultan Keşiş’in karısına haber verir ve ağaçlarının yanlarına giderler. Hanım sultanın elma ağacı bir elma vermiştir. Ancak Keşiş’in karısının ağacında meyve yoktur. Hanım sultan elmasını ortadan ikiye böler ve yarısını Keşiş’in karısına verir. Buna karşılık çocukları olduğunda birinin kızı diğerinin oğlu ile evlenecek diye söz verdiler. Ve daha sonra ikisi de hamile kaldı. Padişahın oğlu, Keşiş’in bir kızı olur. Kızın adı “Kara Sultan” Oğlanın adı “Ahmet Mirza Bey” olur. Fakat ters giden bir şeyler olur. Keşiş bey birgün uyurken izmeye dalar ve “Bu kadar güzel bir kızı nden padişahın oğluna vereyimki?” diye söylenir. Ve bu fikrini karısına açıklar. Karısı ise “Ama Beyim biz hamile kalmadan önce çocuklarımızı birbirleri ile evlendireceğinimize yemin ettik” dedi. Keşiş bunun üzerine etrafa kızının öldüğü haberlerini yayar. Bu haber padişahın kulağına gidince padişah Keşiş’i huzuruna çağırır.
Padişah:
“Keşiş bu söylenenler doğru mu?”
Keşiş çaresiz ifadesi vererek;
Maalesef doğru kızım öldü diyerek padişahı kandırır. Daha sonra da kızını ve eşini alan Keşiş, Isfahan’a 3 gün uzaklıktaki “Zengi” köyüne yerleşirler. Bu zamanda da padişahın oğlu Mirza Bey 4 yaşına girmiş, mektebe başlamıştı. Yanında da Sofi adında çok zeki bir arkadaşı vardı. Seneler sonra Sofi ve Mirza Bey 12–13 yaşlarına basmışlardı. Sofi Mirza Bey’e bir teklifte bulunmuştu;
“Bak Mirza Bey baban çok zengin, serveti dünyayı alır! Ama bizde birdaha Genç olmayacağız, genç olduk, hadi gel avavlayalım” dedi.
Mirza Bey Sofi’nin bu sözleri üzerine avlanmaya, yiğitliğe talim etmeye gittiler. Mirza bey bir gece rüyasında “Kara Sultan”ın elinden şerbet içtiğini görür. Kalbi ve yüreği cehennem gibiydi. Daha sonra büyük bir heyecanla uyandı. Yalnız kimin elindne şerbet içtiğini bilmiyordu. Fakat kızın siması aklında kalmıştı.
Bir sabah Mirza Bey babasından izin alarak sofi ile birlikte “Zengi” köyüne gezmeye gittiler. Orada Keşiş’in evine misafir oldular, ikramlar yediler. Artık mirza Bey hep o taraflara av yapmaya gidiyordu. Birgün kolunda şahini ile yine gelmişti. O gün sarayın camının yanında gergef yapan bir kız gördü. Yanına yaklaştğı, dikkatlice baktıktan sonra bu kızın rüyasında gördüğü kız olduğunu anlayınca yanına yaklaştı ve:
Başı yastık göre mi?
Gözü dilber görenin?
Gözüne uyku girer mi?
Zülfüne berdar olanın?
Mirza Bey bunları söyledikten sonra kızı kendine doğru çekti, kızı öptü ve:
“Söyle güzel kız sen hangi bahçenin sümbülüsün?”
Deyince kız:
“Isfahanlı babam keşiş idi. Kerem eyle bırak beni! Babam görmesin!
Delikanlı:
“Aslı nedir? Salıvereyim!
Kız:
“Kerem eyle bırak beni!
Ddikten sonra Mirza beyin aklına bir şey geldi. Benim adım Kerem, senin adın Aslı olacak bundan böyle birbirimizi böyle çağıracağı! Bunun üzerine keşişin kızı Kerem’e bakarak:
“Kabul ediyorum” dedi. Keremde kızı bıraktı. Daha sonra Aslının işlediği gergefin üzerinde bulunan oyalı tülbenti aldı. Ve sofiyi bularak beraber Isfahan’a döndüler. Eve geldiğinde babası Keremi bitkin gördü ve ona ne olduğunu sordu, fakat Kerem’in ağzından tek laf bile alamadı. Padişah birkaç gün sonra Kerem’i tekrar çağırdı ve ona sordu. Kerem’de babasında bir saz istedi. Derdini böyle anlatacaktı. Babası sazı getirdi. Kerem durumunu anlatan bir türkü çaldı;
Keşiş bahçesinde bir güzel gördüm,
Aklım başımdan aldı ne çare?
Taramış zülfünü, dökmüş yüzüne,
Serimi sevdaya çaldı ne çare?
Babası oğlunun dediklerinden hiçbirşey anlamamıştı. Oğluna tam olarak anlayamadığını söyleyince, Kerem boynunu bğkerek odadan çıktı. Padişah haftalarca oğlunun derdini anlamak için çare arıyordu ama bulamamıştı. Bunun üzerine padişah birilerini bulup ondan derdini öğrenmesini istedi. Çirkin bir kadın Kerem’i Keşiş’in baheçsinde Aslı’ya bakarken görünce hemen padişaha söyledi. Bunu duyan padişah hemen Keşiş’i yanına çağırıdı ve nedne yalan söylediğini sordu. Keşiş’i kızını vermesi için ikna etti. Bunun üzerine Keşiş padişahtan 5 ay süre istedi. Padişahda “sana 5 ay veririm ama sana yüzük vereceğim, onunla kızını oğluma nişanla dedi. Keşiş bunu kabul etti. Bu nişanlanma olaylarını duayn Sofi hemen Kerem’e haber verdi. Kerem’in günleri sefa ve zevk içinde geçiyordu. Fakat aradan bir süre geçtikten sonra Aslıyı yine özlemeye başladı. Bu durumunu babasına anlattı. Oğlunun bu dert yanışı babasını çok üzmüştü. Padişah Kerem’e: “Oğlum ben Keşiş’e 5 ay izin verdim. Süre bugün doluyor” dedi ve düğün hazırlıklarına başlandı. Keşiş’de 5 ay dolduğu için “Zengi” köyünden kaçmaya karar verdi. O gün Padişah büük bir kafileyi Aslı’yı alamk için Zengi köyüne gönderdi. Orada da birkaç insan topluluğu kafileye doğru geliyordu. Kerem onlara neler olduğunu sordu. Bunu üzerine ihtiyardan şu yanıtı aldı: “Bizim burada bir Keşiş otururdu, onlar gece gittiler. Bizde bir şey olacak herhalde die gidiyoruz” dedi. Kerem ağlamaya başladı. Daha sonra hemen aslı ile buluştukları bahçeye gider ve oradan geçen bir kızı Aslı’ya benzetir ve türkü söylemeye başlar. Onu duyan kız “Ey âşık! Beni kime benzettin?”
Kerem cevap verir:
“Seni Aslı Han’ıma benzettim” dedi.
Bunun üzerine kız Kerem’e:
“Aslı Hanımanne ve babasıyla birlikte Hoy’a kaçtılar” dedi. Kerem bu sözün üzerine çok sevindi. Ve bir türkü söyledi. Keşişlerin kaçtığı haberi padişahın kulağına gidince kızdı ve Zengi köyüne geldi. Ama onları bulamadı. Hemen Kerem’in yanına gitti ve “Ey oğlum bu halin ne?” diye sordu. Kerem’i alarak Isfahan’a döndü. Kerem babasına Aslı Han’ın arkasından gitmek istediğini söyledi. Babası da engel olmadı. Arkadaşı Sofi ile yola koyuldular ve Zengi köyüne geldiler. Köyde gezinen bir kıza keşiş’i soru ve Hoy’a gittiklerini öğrendi. Oradan sonra Hoy’a vardılar. Bir kahvedekilere Keşiş’i sordular ve onun birkaç gün önce Suşi’ye gittiklerini öğrendi. Kerem bu şekilde Aslının peşinden gidiyordu. Her gittiği yerde ondan saz çalması isteniyordu. Bu şekilde Suşi’den sonra Gence, Revan, Acuz, Çıldır, Şerki, Kelbe’ye gittiler. Kelbede de aldıkları üzücü haber onların 3 ay önce Kars’a gitmiş olmalarıydı. Daha sonra Kars’a vardılar ve Keşiş’i sordular. Kahvedekiler ondan bir şarkı söylemesini istedi. Ve bunun sonucunda onların Oltu’ya gittiklerini öğrendiler. Oltudan sonra: Narmana, Beyazıt ve Beyat’a gittiğini öğrendi. Beyat’dan aldıkları haberde onların 4 Gün önce Van’a gitmeleriydi İkisi birlikte Van’a giderken yolda 40 haramiler ile karşılaştılar. Haramiler onları aramka istedi. Kerem de “Ağalar ben Acem Şah’ın oğluyum, şimdi gurbete düştüm rica etsemde sılaya gitsem?” dedi. Haramiler ona “Ey âşık Allah selamet etsin diyerek yol vermeden önce türkü istediler. Türküyü duyanlar “aferin” dedi, Kerem’de Keşiş’i sordu ve türkü karşılığında Tiflis’e gittiklerini öğrendi ve yola koyuldu. Tiflis’e geldiler ve kahvedekilerden türkü karşılığında Ahlât’a gittiğiklerini öğrendi. Bu şekilde Nemrut dağını geçerek Ahlât’a geldiler. Oradan Velhasıl dağı, Muş ovası, Muş, Çanlı kiliseyi gezdiler ve aradılar. Çanlı Kiliseden gelin kızlar çıkıyordu. Kerem o kızı Aslı’ya benzetti. Ve yine türkü söyledi, saz çaldı. Sonra oradan Malazgirt’i öğrendi. Karşılarına Murat ırmağı çıktı. Irmak çok delicoş akıyordu. Kerem’in türküsü ile yavaşladı ve geçtiler. Oradan Malazgirt’e geldiler. Kahvede saz çalanlar vadı. Beraber saz çaldılar. Kerem’i çok alkışladılar. Neyse oradan Pasin ovası, Uzun Ahmed, Hasan Kalesi, Çoban köprüsünü gezdiler. Orada dalgacı bir adam vardı. “Ben Keşiş’im” diye dalga geçiyordu. Kerem’i görünce bu dalgacı bir tabuta girdi. Kerem’e adam öldü, namazını kılalım diye şaka yaptılar. Kerem adamın öldüğüne inandı. Aslında şaka idi. Namazdan sonra şaka olduğunu söylemek için tabudu açtılar ve adamı ölü buldular. Cenab-ı Hak dalgasının cezasını vermişti.
Neyse Kerem ve Sofi yollarına devam ettiler. Gümüşlü Kümbet, Hadım Pınar geçildi. Orada Kerem giysi yıkayan kızlar gördü ve Aslı’dan kalan tülbenti çıkartarak yıkaması için onlara verdi. Daha sonra da Laleli Dağına çıktılar. Hava çok bozmuştu. Fırtınalar koptu 3 gün 3 gece orada kaldılar. Üçüncü gecede nur yüzlü bir adam geldi. Ve onları atının arkasına alarak onları bir çırpıda Erzurum’a götürdü. Meğer o adam Hızır Aleyhisselam imiş. Orada bir konakta kaldılar. İkramlar gördüler. Kerem sazı eline alarak türkü söyledi. Sonra ağlamaya başladı. Sofi’ye neden ağladığını sordular. Sofi anlattı. Sabaha Yola çıktılar. Gezerlerken bir hamam gördüler. Cafer Ağa hamamı imiş. Oradan çıkan kadınların arasında Aslı’yı gördü ve hemen türkü söylemey başladı. Bunu duyan Aslı Kerem’i gördü ve Hemen eve koştu anasına haber verdi. Anası Keşiş’e haber verince yola çıktılar. Kerem ağlamaya başladı. Sonra sokaktaki çocuklara Keşiş’i sordular ve Mancunlar mahallesine giderlerken yol 3’e ayrıldı. Ortadan girdiler. Günlerce yol gittiler. Eşen Kalesine vardılar. Khevde oturdular. Oradan sonra Vabrik, Tercan, Çinci beli, Erzincan aşıldı. Kerem Erzincan’lılardan Keşiş’in Sarılar’a gittiğini öğrendi. Yolları bir geldi. Nuh Aleyhisselam’ın Nuh gemisinin oturduğu yere geldiler. Yerde bir kuru kafa gören Kerem kuru kafa ile konuşmaya başladı. Sofi şaşkınca Kerem’i izliyordu. Neyse sonra Eşkat’a vardılar, Engürü’ye gittiler. Kerem bir mezarlıkda ağlayan kız gördü. Kızla konuştu. Ölenin sevgilisi olduğunu anladı. Yola koyuldular. Kahveye geldi. Türkü söyledi. Sonra Ayaş’a gittiler. Yol viran olmuştu. Kerem viran olmuş yolla söyleşti. Sofi adeta olanlara şaşıyordu. Ayaşlılar Keşiş’in Zile’ye gittiğini söyledi. Tekrar yollara düştüler...
Yeniden yollara düştükten sonra Kızılırmak’a vardılar. Nehir delicoş akıyordu. Ama Kerem’in türküsü ile duruldu. Onlarda geçtiler. Zile’ye vardılar. Hanın sahibi onları içeri almadı gitti. Onlarda kapıyı kırdı. Kapıyı yakarak ısındılar. Sonra Sivas’a gittiler. Oradan da doğruca Kayseri’ye vardılar. Kerem bir cenaze gördü ve türkü söyledi. Bunu Duyan imam Kerem’e çok kızdı. Neyse onlarda oradan Keşiş’in kaldığı eve geldiler. Aslı bahçede geziyordu. Kerem hemen yanına gitti. Kendini tanıtmadı ve “ben dişçi kadına gelmiştim dedi” Aslı onu içeri aldı. Anasına söyledi ve Kerem Aslı’nın dizine yatarak ağzını açtı. Anası sordu “Hangi dişin?” Kerem gösterdi fakat o diş değildi. Öyle böyle bütün dişlerini çektirdi. Ağzı kan dolmuştuç Cebinden Aslı’dan kalan eşarbı çıkartarak ağzına tuttu. Tülbenti tanıyan Aslı “Bu Kerem!” dire bağırdı. Anası hemen Keşiş’e haber vermeye gitti. Kerem o an hemen türkü söylemeye başladı ve sazdan başını kaldırınca Aslı’nın onu dinlediğini gördü. Aslı onu hemen dışarı çıkartmaya çalışırken Kerem’in ayağı kapıya sıkıştı ve kanamaya başladı. O sırada Kerem Tanrıya “Ey rabbim şu kızı bana âşık et” dedi. Tam o sırada isteği kabul olundu. Aslı kapıyı açıp hemen Kerem’e sarıldı. Aslı Kerem’e:
“Hadi git buradan babam gelirse seni öldürdür, gece gel, beni al!” Kerem oradan çıkıp kahveye gider. Gece olunca Aslının evine gider. Saz çalmaya başlar. Babası onu duyar ve yanında ki adamlarla Kerem’i yakalamak isterler. Kerem kaçıp gizlernir. Sonra tekrar pencereye çıkar. Tekrar çağırırken onu tutuklarlar. Hapse atarlar. Kerem’in aklı başından gitti. Dili tutuldu. Kadıyı, müftüyü çağırdılar. “Baksanıza Keşiş’in evine bir adam girmiş, öldürelim mi?” Müftü izin vermedi. Sonra Kerem’in dili açıldı. Türkü söylemeye başladı. Kerem’in dilinin açıldığını beye haber verirler. Bey Kerem’i yanına çağırır. Kerem başlar türkü söylemeye. Bey kızmaya başlar. Kerem onu dinlemeden tekrar söyler. Bey yine kızar. Amire dönüp idam fetvasını ister. Hâkim izin veremem, bunların aslı var dedi ve yerinden kalkıp Harem’ine geçti. Meğer beyin Hasene adında kız kardeşi varmış. Beyin halini görünce halini sordu. O da Kerem’i öldürmesini istedi. Karşılığında 15 kese altın verecekti. Çünkü kadı, müftü öldürülmesine izin vermiyordu. Hasene bunu kabul etti. O sırada da Kadı Kerem’ döndü. “Bak oğlum buradan kaç sana zulm edip öldürecekler” Kerem bu sözleri duymadı bile ve saz çalmaya başladı. Hâkim Kerem’e sordu: “Oğlum senin bu kızla alakan var mı? Nişanlı mısınız?” dedi. Eğer nişanlı değilseniz 2 şahit bul seni şu Aslı ile nişanlayalım” dedi. Kerem hemen Sofi’yi çağırdı. Hâkim mesele’yi sofi’ye sordu. Sofi’de anlattı. O sıralarda da Hasene Hanım 40 tane gülcülerden kız alıp her birine kıyafet giydirdi. Sonra onları büyük bir bahçeye soktu. Ve Kerem’i çağırdı. Kerem içlerinden Aslı’yı görünce gözünü ondan ayırmadı. Zaten başka bir kıza baksaydı, Hasene Hanım onu öldürecekti. Kerem gözünü ondan ayırmayınca o da Kerem’in gerçekten Hak aşığı olduğunu anladı. Hasene Hanım bu aşkı anlayınca Aslı’yı ondan sakladılar. Hasene Hanım Kerem’den türkü söylemesini istedi. Kerem hep Aslı’ya hitap eden türküler söylüyordu. Hasene Hanım kızdı ve kendisine hitap eden bir türkü söylemesini istedi. Kerem yine Aslı’ya söyledi. Bu sefer Hasene Hanım sordu:
“Kerem ben ne derim, sen ne dersin? Sana hemen Aslı’yı alıvereyim” dedi. Kerem:
“Ya Rab, sana şükürler olsun” dedi. Hasene hanım bu türkülerden onun gerçek bir âşık olduğunu anladı. Ve:
“Senin gerçekten âşık olduğunun isbatı var mı?” dedi. Kerem’de:
“Bak ben bir türkü söyleyeyim, eğer Aslı’nın her yönünden söz etmezsem beni öldür” dedi. Ve türküsüne başladı:
Bir hali diyor merde mert cengi
Bir hali dövüyor cümle frengi
Bir hali bozulmaz hiç onun rengi
Bir şulesi halka yetişir...
Hasene Hanım baktı ki bu türkü tam Aslı’yı anlatır, hemen herşeyi beye anlatır:
“Bu kızı Kerem’e verelim, eğer vermezsek, Kerem’in ahı bizi yakar”
Bey bu sözleri duyunca hemen Keşiş’in yanına gider ve:
“Kızını Kerem’e ver, eğer vermezsen seni öldürürüm” dedi.
Bu olanları Keşiş karısına anlattı. Ve o gece Kayseri’den kaçtılar. Sabah onları bulamadılar. Bir kişi onların Tekke’ye doğru gittiğini söyledi. Kerem çok üzüldü ve beyin ayağına kapanarak; “Aman beyim ben böyle olacağını bilirdim. Allahaısmarladık” diyerek yola koyuldular. Tekke’ye ulaştılar. Oradan Karapınar’a geçtiler. Sonra Haleb yoluna düştüler. Keşiş’de Haleb’de ermeni evine girdi. Halebli ermeni onun başka biri olduğunu anladı. Ermeni Keşiş’e burad ne aradığını sordu. Keşiş başından geçen herşeyi anlattı. Halebli Ermeni de: “O halde Kerem buraya gelmeden kızını evlendir” Bu sırada da Aslı Han babasına feryad ediyordu. Kerem ve Sofi’de Haleb’e geldiler. Burada Kerem hanın sahibi Külhan Beyine başından geçenleri anlattı. Külhanbeyi Kerem’i Aslı’ya alacağına söz verdi. Bir koca karı tuttu. Onu Aslı Han’ın yanına gönderdi. Koca karı Aslı Han’a: “Kerem’in yanına gitmek ister misin?” deyince Aslı hemen kalktı. Külhanbey’de Kerem’e haber verdi. Koca Karı’da Aslı Han’a:
“Git anandan Haleb’i gezeceğiz diye izin al” dedi. Anası da “tamam ama sakın geç kalma” dedi. Sonra Külhanbeyi Kerem’i Aslı ile buluşacağı Kümbet’e götürdü. Orada Kerem’i gören Haleb paşası onu zindana attırdı. Kerem’i zindan’a türkü söylerken duyan paşa ona kendini tanıttı ve Aslı Han’a şu anda düğün yapıldığını söyledi. Kerem’de: “Bana güzel bir at, silah ve hizmetkâr ver Aslı kiliseden çıkarken beni görsün” dedi. Paşa isteklerini yaptı. Ertesi gün Kerem kilisenin oraya gitti. Paşa arkadan adamlar gönderdi. Kerem Aslı’yı görünce türkü söylemeye başladı. Onu gören Aslı hemen yolunu değiştirdi. Sonra adamlar kızı hemen örtüp konağa getirdiler. Keşiş’in dostları Keşiş’e haber verince Kerem’den kurtuluş olmadığını anladı. Keşiş’in aklına bir fikir geldi. Kızını Kerem’e vereceğini, fakat ilk gecelerinin elbisesini kendisi dikeceğini söyledi. Kerem ve Aslı çok sevindi. Keşiş evde sihirli, büyülü bir fistan dikti. Kerem yanına gelince fistanın düğmelerini elleri ile çözecekti. Neyse 40 gün 40 gece düğün yaptılar. Sonra Aslı ile Kerem evlerine gittiler. O gece Kerem namazını kıldıktan sonra Aslı fistanını giydi ve Kerem’in yanına geldi. Kerem’den bu düğmeleri çözmesini istedi. Kerem tam söktü 2 tanesi kaldı ki düğmeler tekrar kapandı. Kerem elleri ile tekrar denedi. Sürekli kapanıyordu düğmeler. Artık uğraşmaktan tan yeri ağarmıştı. Kerem düğmeleri nasıl çözeceğini düşünüyordu. Tekrar denerken en sonunda kocaman bir “Ah” çekti. Ve Kerem’in ağzından çıkan ateş ile birden bire Kerem cayır cayır yanmaya başladı. Külleri yere döküldü. Aslı ağlamaya başladı. Ve hemen annesine haber verdi. Annesi de kızım bu senin sevinecek günündür deyince Aslı annesine Kerem’in küllerini gösterdi. Annesi de çok şaşırdı. Sonra Paşa Aslı Han’ı sorguya çekti. Olayların Keşiş’in yaptığı anlaşıldı. Keşiş öldürüldü. Aslı 40 gün Kerem’in küllerinin başında bekledi. Sonra saçlarını süpürge ederek silerken küllerin içinde kalan ateş ile Aslı’da kül oldu. İkisinin külleri birbirine karıştı. Bunu görenler Paşa’ya haber verdiler. Paşa’da Aslı’nın annesini türlü eziyetlerle öldürdü. Daha sonra ki günde Sofi’ye düğün yaptılar. 40 gün 40 gece düğün oldu. Aslı ve Kerem dünyada kavuşamadılar ama şu an cennete düğünleri olsa gerek...

Muhteşem Süleyman' ın Hürrem Sultan'a aşkı

Ülkeler fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü
Hürrem Sultan fethetti. Muhteşem Süleyman' ın Hürrem Sultan'a
aşkı sevgili karısının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar sürdü ve ondan sonra da devam etti.
                                                   Aşk mı?
                                           Onların aşkı devlet
                                           erkinin üstünde bir aşktı.

Kanuni'nin hareminde beyleri ve Kırım hanları tarafından sunulmuş
pek çok cariye vardı. Fakat Kanuni, Hürrem'i tanıdığı günden beri cazibesine kapılmış, ona aşık olmuştu.
Osmanlı'nın en güçlü kadınlarından Hürrem Sultan'ın Slav asıllı olduğu söylenir. Ukraynalılar ise Hürrem Sultan'ın Ukraynalı Roxelana olduğundan emin. İlk kez saraya, bir yabancı kadın, padişah eşi
olarak Hürrem Sultan'la girmiştir. Hürrem Sultan, Rus asıllı olan bu cariye Kanuni Sultan Süleyman'ın
karısı olarak imparatorluk yönetimini etkilemiş, oğullarının taht mücadelesinde oynadığı rol, daha doğrusu oğlu 2'nci Selim'i tahta geçirme çabası ile Osmanlı döneminin en güçlü kadınlarından biri
olmuştur. Kanuni'nin aşırı Hürrem Sultan ise mektuplarına;Hazret-i Sultanım; diye
başlar ve ;Yüz(ümü) yere koyup, kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harab, gözü yaş
dolu, gecesini gündüzden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun'dan beter tutkun kölenizi sorarsanız, ne ki sultanımdan ayrıyım; diye dil döker, saraydan
ve şehir ahalisinden yazmayı da ihmal etmez:

                                  
Padişahım yine cariyenizi topraktan kaldırıp, tezkire gönderip,
Mahmut Çelebi'den beş bin filori bağışlamışsınız. Bir günün için
Allah'ın bin yardımı olsun. Şimdi benim sultanım, bu ne zahmet idi,
kutsal bıyığınızın kılı bana beşbin filoriden değerlidir. O bağış
bize canımızdan fazla minnettir. Benim sultanım, ondan sonra şehir
etrafından sorarsanız, şimdilik hastalık vardır.


Hürrem Sultan'ın tarihte oynadığı rol, bu tatlı dil ile daha da anlaşılır hale geliyor.
Topkapı müzesi arşivindeki mektuplar da bu aşkın kanıtlarından bazılarıdır.


N'ola baksam şem'i hüsnüne gönül pervaneveş
Dostum sen şem olacak âşıkım pervanedir.
Gülşen-i hüsnünde dil mürgün yine saydetmeye
Zülfünün ağında Muhibbî hâli anın divanedir.

23 Ocak 2011 Pazar

Küçük istavritin öyküsü

Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp
hızla atıldı çapariye
önce müthiş bir acı duydu dudağında
gümbür gümbür oldu yüreği
sonra hızla çekildi yukarıya...

Aslında hep merak etmişti
denizlerin üstünü
neye benzerdi acep gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak
bir yanda ölüm korkusu.

"Dudağı yarıklar " denir,
şanslıdır onlar, hani
görüp de gökyüzünü , insanı
oltadan son anda kurtulanlar.

Ne çare balıkçının parmakları
hoyratça kavradı onu
küçük istavrit anladı yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa, şimdi yüzerken
küçücük yeşil leğende,
ansız uzanıvermiş dostlarına
değiyordu minik yüzgeci.

İnsanlar gelip geçtiler önünden
bir kedi yalanarak baktı gözünün içine
yavaşça karardı dünya,
başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi,
beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.

İşte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına
bir öpücük kondurdum başına,
iki damla gözyaşından ibaret sade
bir törenle, saldım denizin sularına.

Bir an öylece baka-kaldı
Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti tüm kederimi söküp atarak,
teşekkürü de ihmal etmemişti.
Bir kaç değerli pulunu
Elime, avuçlarıma bırakarak.

Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye?
" Bir gün dedim, bulursam kendimi
yeşil leğendeki
küçük istavrit kadar çaresiz,
Son ana kadar
hep bir umudum olsun diye... "

Kendimizi gelistirmek

Bir ormanda iki kisi agac kesiyormus. Birinci adam sabahlari erkenden
kalkiyor, agac kesmeye basliyormus, bir agac devrilirken hemen digerine
geciyormus. Gun boyu ne dinleniyor ne ogle yemegi icin kendine vakit
ayiriyormus. Aksamlari da arkadasindan bir kac saat sonra agac kesmeyi
birakiyormus. Ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya
basladiginda eve donuyormus. Bir hafta boyunca bu tempoda calistiktan sonra
ne kadar agac kestiklerini saymaya baslamislar.

Sonuc : Ikinci adam cok daha fazla agac kesmis.

Birinci adam ofkelenmis :

" Bu nasil olabilir ? Ben daha cok calistim. Senden daha erken ise basladim,
senden daha gec bitirdim. Ama sen daha fazla agac kestin. Bu isin sirri ne
?"

Ikinci adam yuzunde tebessumle yanit vermis :

" Ortada bir sir yok. Sen durmaksizin calisirken, ben arada bir dinlenip
baltami biliyordum. Keskin baltayla, daha az cabayla daha cok agac kesilir."

Kendimizi gelistirmek , baltamizi bilemektir. Kendimize zaman ayirip,
yasamimizi objektif bir bakisla gozden gecirmektir. Zayif buldugumuz
alanlarimizi gelistirmek icin caba gostermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun,
karakterimizin guclenmesi icin olmazsa olmaz bir kosuldur.

Delfi'deki unlu tapinakta Sokrat'in su sozu yer alir :

" Insan Kendini Tani "
Kendini tanimak, su anda oldugumuz noktayla olmak istedigimiz nokta
arasindaki yoldur. Kendini tanimak, kendimizi nasil gordugumuz ile
baskalarinin bizi nasil gordugu arasinda aci olmamasi anlamina gelir.

Bireysel ve is yasamimizda basarili, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak,
baltamizi bilemek icin kendimize zaman ayirmaliyiz.

Acele etmeden hayatin tadini cikarmak

Bir zamanlar Afrika'da kayip bir sehri aramakta olan arkeologlar,
beraberlerindeki esya ve yukleri, hayvanlarin ve yerlilerin yardimi ile
tasiyarak uzun bir yolculuga cikmislar. Kafile zor doga kosullarinda,
balta girmemis ormanlarin icinde ilerleyerek, nehirleri, caglayanlari
gecerek yolculuga gunlerce devam etmis. Fakat gunlerden bir gun
yerlilerin bir kismi birden durmuslar. Tasidiklari yukleri yere indirmisler ve hic
konusmadan beklemeye baslamislar. Ulasmak istedikleri yere bir an once
varmak isteyen batili arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman
kaybettiklerini, bir an once yola devam etmeleri gerektigini anlatarak,
yerlilerin neden durduklarini ogrenmek istemisler. Fakat yerliler buyuk
bir suskunluk icinde sadece bekliyorlarmis. Bu anlasilmaz durumu
yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir sure konustuktan sonra
su sekilde ifade etmeye calismis:
"Cok hizli gidiyoruz. Ruhlarimiz geride kaliyor."

Modern sehir hayatinin ve cagimizin getirdigi en buyuk sorunlardan biri bu;
"Hizla ve sonu bir turlu gelmeyecek olan hedeflere dogru cilginca
kosusturmak" ve kosustururken etraftaki ayrintilari, manzaralari, kucuk
mutluluklari, kisaca hayata dair pek cok yasanasi guzelligi gorememek ve
kacirmak... Ya da yasanan yiginla drama, sacmaliga ve ilkellige seyirci
kalmak, duyarsizca sadece bakip gecmek ve gitmek...

Halbuki durup ruhlarimizi beklemeli, Muzigi duymaya calismali, Yavas
dans etmek icin caba sarfetmeli, Her gunun bitiminde yataga uzanip
"kendimize dogru bakmaliyiz".

Hayatin Anlami Nedir ?

"Eski zamanlarin birinde bir adam hayatin anlaminin ne olduguna takmis kafayi..
Buldugu hiçbir cevap ona yeterli gelmemis ve baskalarina sormaya karar vermis..
Ama aldigi cevaplarda ona yetmemis.Fakat mutlaka bir cevabi olmali diyormus..
Ve dolasip herkese bunu sormaya karar vermis.. Köy,kasaba,ülke dolasmis bu arada zamanda durmuyor tabiki ...
Tam umudunu yitirmisken bir köyde konustugu insanlar ona

-Su karsi ki daglari görüyormusun,orada yasli bir bilge yasar! istersen ona git belki o sana aradigin cevabi verebilir. " demisler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yasadigi eve ulasmis adam. Kapidan içeri girmis ve bilgeye Hayatin anlaminin ne oldugunu somus..
Bilge sana bunun cevabini söylerim ama önce bir sinavdan geçmen gerekiyor demis ...
Adam kabul etmis..
Bilge bir çay kasigi vermis adamin eline ve içinede silme bir sekilde zeytinyag doldurmus. Simdi çik ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel ... Yalniz dikkat et kasiktaki zeytinyag eksilmesin eger bir damla eksilirse kaybedersin..
Adam gözü çay kasiginda bahçeyi turlayip gelmis.Bilge bakmis evet demis kasikta yag eksilmemis,peki bahçe nasildi? Adam saskin..
Ama demis ben kasiktan baska bir yere bakmadim ki...
Simdi tekrar bahçeyi dolasiyorsun kasik yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demis Bilge...
Adam tekrar bahçeye çikmis gördügü güzellikler büyülemis muhtesem bir bahçedeymis çünkü ...
Geri geldiginde bilge, adama bahçe nasildi diye sormus ...
Adam gördügü güzellikler karsisinda büyülendigini anlatmis..
Bilge gülümsemis ,ama kasikta hiç yag kalmamis demis ve eklemis :
"Hayat senin bakisinla anlam kazanir ya sadece bir noktayi görürsün hayatin akip gider sen farkina varmazsin..
Yada görebilecegin tüm güzelliklerin tam ortasinda hayati yasarsin akip giden zamanin anlam kazanir ... "
"Hayatinin anlami senin bakislarinda gizlidir"

Sevgilim

Ey sevgilim, nerelerde dolaşıyorsun böyle?
Geliyor seni candan seven aşığın dur onu dinle.
Elemi de, neşeyi de beste yapmış diline.
Uzaklaşma şirin yarim.
Yolculuklar, aşıkların buluşmasıyla nihayetlenir.
Her tanrı kulu bunu bilir.

Aşk nedir? Ahret demek değildir her halde.
Çınlamalıdır neşesi bu anın gene bu anın kahkahalarıyla
Çünkü ne olacağı yarının meçhulümüzdür hala,
Boş yere vakit geçirmekten artık yoktur bir salah:
Öyle ise gel öp beni, genç ve tatlı sevgilim,
Ömrü pek azdır gençliğin.

William Shakespeare

İnsanın Yedi Çağı

Bütün dünya bir sahnedir...
Ve bütün erkekler ve kadınlar
sadece birer oyuncu...
Girerler ve çıkarlar.
Bir kişi bir çok rolü birden oynar,
Bu oyun insanın yedi çağıdır...
İlk rol bebeklik çağıdır,
Dadısının kollarında agucuk yaparken...
sonra mızıkçı bir okul çocuğu...
Çantası elinde, yüzünde sabahın parlaklığı
Ayağını sürerek okula gider...
Daha sonra aşık delikanlı gelir,
İç çekişleri ve sevgilinin kaşlarına yazılmış şirleriyle...
Sonra asker olur, garip yeminler eder.
Leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç,
Savaşta atak ve korkusuz,
Topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar...
Sonra hakimliğe başlar,
Şişman göbeği lezzetli etlerle dolu,
Gözleri ciddi, sakalı ciddi kesmli...
Bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur
Ve böylece rolünü oynar...
Altıncı çağında ise palyaço giysileriyle,
Gözünde gözlüğü, yanında çantası,
Gençliğinden kalma pantalonu zayıflamış vücuduna bol gelir.
Ve kalın erkek sesi, çocukluğundaki gibi incelir.
Son çağda bu olaylı tarih sona erer.
İkinci çocukla her şey biter.
Dişsiz, gözsüz, tatsız, hiç bir şeysiz..

Bu yazı William Shakespeare'ın 'Nasıl Hoşunuza Giderse' adlı oyununun 3. Bölüm 7. Trajedyasıdır

William Shakespeare

İnandıramaz Aynam Yaşlandığıma Beni

İnandıramaz aynam yaşlandığıma beni.
Değil mi ki doğduğunuz aynı gün gençlikle sen;
Ama örtünce vaktin kırışıkları seni
Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden.
Varlığına o eşsiz güzelliği giysen de
Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende:
Demek ki bana göre yaşlısın diyemezsin.
Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek,
Nasıl ki ben bir hiçim bakmak dururken sana,
Yüreğin bende diye üstüne titreyerek
Olmuşum yavrusunu esirgeyen bir ana.
Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen,
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.

1564

William Shakespeare

Gezinen Bir Gölgedir Hayat

Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı.

William Shakespeare

Bütün Mesele Hazır Olmakta

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz.Bütün mesele hazır olmakta.Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!

Hamlet'ten

William Shakespeare

Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;

Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;
Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;
Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,
İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini.
Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir,
Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla,
Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir;
Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda;
Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla,
'En çok şimdi seviyorum seni,' diyemez miyim;
Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda,
Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim.
Aşk bir bebek olduğuna göre,
hayır, bunu diyemem,
Büyümesini sürdüren şeyi,
büyümüş gibi göremem.

William Shakespeare

WILLIAM SHAKESPEARE 1564-1616 Komediler,Trajediler,Tarihsel Oyunlar,"Mutlu Son"la Biten Oyunlar hakkında genel bilgiler

Komediler 
Bir Yaz Gecesi Rüyası bir büyü ve yanlışlıklar komedisidir. Atina yakınlarındaki bir koruda yollarını şaşıran dört sevgili, Periler Kralı Oberon ile kavgacı hizmetkârı Puck'ın büyüsüne kapılırlar. Kentten bir grup işçi de, gözden uzak bir yerde oyunlarını prova etmek için koruya gelir. Onlar da perilere katılırlar ve ortaya bir sürü karışıklık ve komik durum çıkar. Sonunda her şey düzelirse de, en komik sahne işçilerin Dük Theseus'un düğün şöleninde oyunlarını oynadıkları sahnedir. 
On İkinci Gece de bir yanlışlıklar komedisidir. Kadın kahraman Viola'nın gemisi yabancı bir ülkenin açıklarında batar. Erkek kılığına giren ve "Cesario" adını alan Viola, ülkenin yöneticisi Dük Orsinonun hizmetine girer. Erkek kılığındayken Dük'e aşık olur. Orsino'nun aşık olduğu zengin Kontes Olivia da "Cesario"ya tutulunca durum karışır. Gene en komik sahneler, neşeli Sir Tobby Belch ve arkadaşlarının Olivia'nın kendini beğenmiş ve süslü uşağı Malvolio'yu kandırmak için oyun oynadıkları sahnedir. 
Venedik Taciri de bir komedi olmakla birlikte ciddi bölümler de içerir. Oyundaki kötü adam Yahudi tefeci Shylock'tur. Borç aldığı parayı ödeyemeyen tüccar Antonio'dan, kendi vücudundan kesilecek yarım kilogram et ister. Shylock'un açgözlülükle bıçağını bilediği gerilimli bir duruşmadan sonra Antonio kendisini savunan genç bir avukatın zekâsı sayesinde kurtulur. 
Trajediler  Shakespeare'in tüm oyunları arasında en çok sahnelenen Romeo ile Juliet' tir. İtalya'nın Verona kentinde yaşayan birbirlerine düşman ailelerin çocukları olan Romeo ile Juliet'in, aileleri arasındaki nefret yüzünden son bulan aşkları anlatılır. 
Hamlet'te, babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının aslında babasının katili olduğunu öğrenen Danimarka Prensi Hamlet derin bir acıya kapılarak öç almaya karar verirse de, bunu bir türlü gerçekleştiremez. Oyun, yalnızca amcası Claudius'un değil, kraliçe ve Hamlet'in de öldükleri bir sahneyle biter. 
Kral Lear Shakespeare trajedilerinin en korkuncu, ama belki de en önemlisidir. Gururlu ve bencil olan yaşlı Kral Lear, sadık ve sevgili kızı Cordelia'nın kendisini ne kadar sevdiğini ablaları gibi abartmalı bir dille açıklamaması üzerine, öfkeye kapılarak onu sürgüne gönderir ve tüm servetini öbür kızları Goneril ve Regan arasında paylaştırır. Oysa iltifat dolu sözlerine karşın bu iki kardeş zalim ve haindir. Çok geçmeden Lear onların gerçek yüzlerini görür. Fırtınalı bir gecede sokağa atılan Lear, Cordelia'ya yaptığı haksızlığın acısıyla çıldırmaya başlar. Sonunda onu kurtarmak için geri dönen Cordelia da düşmanları tarafından öldürülür. Üzüntüden perişan olan kral kızının ölüsüne sarılarak son nefesini verir. 
Tarihsel Oyunlar  Shakespeare konuların İngiliz tarihindeki olaylardan alan birkaç oyun da yazdı. Bunlardan ilki, rakiplerine ve düşmanlarına acımasız davranan kötü ruhlu ve kambur Kral III. Rıchard'ı anlatan Kral Üçüncü Rıchard'ın Tragedyası'dır. Kurbanları arasında Londra Kulesi'nde öldürülen iki genç prens de vardır. Yaşamını yitirdiği Bosworth Field çarpışmasından bir gece önce prenslerin ve öteki kurbanlarının hayaletleri uykusunda Richard'a görünür. 
Tarihsel oyunlarından bazıları bir dizi oluşturur: The Tragedy of King Richard II, Henry Ivün iki bölümü ile Henry V. The Tragedy of Richard I'ı da güçsüz kral tahtından vazgeçerek tacını IV. Henry adını alan Henry Bolingbroke'a bırakır. Öbür iki oyunda, yeni kralın yönetimi sırasında sorunlar ve ayaklanmalar baş gösterir; bu sırada kralın öz oğlu Prens Hal avare ve savurgan bir yaşam sürer. Ama babasının ölümüyle tahta geçerek V. Henry adını alan Prens Halin döneminde düzen yeniden kurulur. V. Henry'nin orduları Fransa'da büyük zafer kazanır. Henry'nin Fransız prensesiyle evlenmesi her iki ülkeye de barış getirir. 
Shakespeare'in, konularını Eski Yunan ve Roma tarihinden alan oyunlarından en ünlüsü ise Julius Caesar'dır. Bu oyunda dürüst ve erdemli bir kişiliği olan Brutus, Jül Sezar'ın kendisini Roma imparatoru ilan etmesini önlemek amacıyla, arkadaşlarıyla birlik olup çok sevdiği Jül Sezar'ı özgürlük adına öldürür. Ama bunun cumhuriyetin yok olmasını önleyememesi üzerine de kendi canına kıyar. 
"Mutlu Son"la Biten Oyunlar  Shakespeare yaşamının sonlarına doğru kötülük ve acıyı içerdikleri için tam olarak birer komedi sayılmayan, ama ölümle değil de bağışlama ve mutlu sonla bittikleri için trajedi de sayılmayan birkaç oyun yazdı. Bu oyunlardan biri olan Kış Masalı'nda, Leontes adlı bir kral hiçbir neden yokken karısı Hermione'yi kıskanır, karısıyla tüm ilişkisini keser ve bebek yaşındaki Perdita adlı kızının yabani hayvanlara yem olsun diye ıssız bir yere bırakılmasını emreder. Perditayı bir çoban kurtarır ve büyütür. Sonunda kız, babasına geri döner. Kralın uzun yıllar boyunca pişmanlıkla andığı ve öldü diye yas tuttuğu Hermione de geri döner, böylece sonunda geçmişin hataları bağışlanır. 
Fırtına'da ise olay, düklüğü elinden alınan Prospero'nun yönetimindeki bir adada geçer. Büyü gücüne sahip Prospero, hava perisi Ariel'i ve yarı insan yarı canavar Caliban'ı yönetmektedir. Yıllar önce hileyle düklüğü ele geçiren Prospero'nun kardeşi Antonio, adanın yakınında bir deniz kazası geçirir. Prospero büyü gücüyle kendisine haksızlık edenleri cezalandırır. Ama daha sonra onları bağışlar ve kızı Miranda'nın Antonio'nun oğlu Prens Ferdinand ile evlenmesine izin verir. Oyun Prospero'nun büyülü değneğini kırması, büyü kitabını denize atması ve tüm grubun düşmanlıkları geride bırakıp büyüyle onarılmış gemiyle İtalya'ya yelken açmasıyla sona erer. 

( 15.11.1563)- (28.11.1615) William Shakespeare... İngiliz oyun yazarı, şair.

Şekspir  ( 15.11.1563)- (28.11.1615)

.
William Shakespeare... İngiliz oyun yazarı, şair

(1564 Stradford-on-Avon - 1616 Stradford)
Sonradan toprak sahibi olan eldiven yapıcısı bir baba ile toprak soylusu aileden bir annenin çocuğu olan Shakespear, Stradford Grammar School'da Latince ve Yunanca öğrendi, 1582'de (kendisinden on yaş büyük, orta varlıklı bir toprak sahibi ailenin kızıyla) evlendi, altı ay sonra bir kızı, iki yıl sonra da ikizleri oldu. 1585-1592 yılları, (kendisiyle ilgili bilgi olmadığından) ''kayıp yıllar'' olarak nitelenen ve 1582-94 yıllarında (vebadan dolayı Londra'da tiyatroların kapanması yüzünden) yalnızca şiir yayımladığı düşünülen Shakespeare, 1594'te Lord Chamberlain'in tiyatro topluluğuna oyuncu ve yazar olarak katıldı; Kraliçe Elizabeth'in koruması altında ve The Theatre'i kuran James Burbage'in yönetiminde etkinliklerini sürdüren Lord Chamberlain Topluluğu'nun onda bir payını kendine aldı; Londra'nın en önde gelen bu topluluğunun The Theatre'i kaybetmesinden sonra 1599'da Globe Theatre'in yapılmasını finanse edecek bir sendikanın kurulmasına girişti. 1603'te I. James'in Kral olmasından sonra, Chamberlain's Men, Kral'ın koruması altına girerek King's Men adını alarak Londra'nın en önde gelen topluluğu oldu. Globe'un sahibi olan sendika da topluluğun ikinci yapısı olarak Blackfriars'i aldı, Jonson'un (Every Man in His Humour ile Sejanus His Fall) oyunları ile As You Like It'de (Beğendiğiniz Gibi) ''Adam'', Hamlet'te de ''Hayalet'' rollerinde oynayan Shakespeare, kendi gününde, günün en güçlü yazarlarından Jonson tarafından ''Bir çağın değil, bütün zamanların adamı'' olarak nitelendirildi; 1597'de son dönemlerini geçireceği Stradford'un ikinci büyük evini satın aldı. 1601'de babasının ölümünden sonra) hanedan arması ile ''Gentleman'' payesini edindi. Stradford ve Londra'da daha başka evler de satın aldı. Globe'un 1613'te yanmasından sonra tiyatroyla ilişkisini kesti.

Elizabeth ve Rönesans dönemi İngiliz tiyatrosunun başlıca temsilcisi olan Shakespeare, dünyada adından çok söz edilmiş, en çok sahnelenmiş ve yorumlanmış, yabancı dillere en çok çevrilmiş, tiyatronun adeta ''simgesi'' olmuş kişidir. Shakespeare'in bu büyük özelliği, Elizabeth dönemi tiyatrosunu İngiltere'nin ''altın çağı'' yaptığı kadar, dünya tiyatro tarihinin de en önemli dönemlerinden biri kılan bütün özelliklerini yapıtlarında özümsenmiş, kendi çağının toplumsal-kültürel miras temeli üzerinde Rönesans hümanist düşünce doğrultusunda ürünler vermesinden ve bütün bunların doğal sonucu olarak çok yönlü bir anlatım biçimine ulaşmış olmasından gelir. Bu dönemin başlıca özelliklerinden olmak üzere, ortaçağ ve halk tiyatrosu özelliklerini taşıyan kapalı oyun biçimi, Shakespeare'in oyunlarında birlikte varolduğu gibi; gerçek tregedya ve komedyanın birbirini bütünleyici bir özellik göstermesi, gerekse oyun dili olarak hem koşuk hem de düzyazının içiçe kullanılması, Shakespear'in çok yönlü ve çok zengin bir anlatımı gerçekleştirebilmesine olanak sağlamış; teyatral olan ile dramatik olan, Shakespeare oyunlarında (kendi tarihsel dönemiyle uygunluk içinde) uyumlu bir bütünlük içinde olmuştur. Toplumsal bir kurum olarak tiyatronun, özellikle de ulusal bilinci yoğunlaştıran tarih oyunlarının önem kazanarak, ulusal yaşayışın merkezi olan Saray ile bütünleşmesinin yanısıra, halk geleneğinin canlılığının ve gerçekçiliğinin Rönesans'ın evrensel değerleriyle kaynaşması sonucu, yepyeni bir ulusal tiyatro biçiminin yaratılışı, Shakespear'in oyunlarında bütünüyle yansımasını bulmuştur. Bu yeni biçimin getirdiği ve yaşantı zenginliğinin anlatımına olanak sağlayan çok katlı oyun yapısının kurulması, Shakespear'in oyunlarındaki bütünlüğü pekiştiren başlıca özellik olarak yer almıştır.
Toplumsal değerlerin, koro yerine, oyun kahramanlarının karşıtı ya da tamamlayıcısı kişi tarafından temsil edilişi, oyunlardaki birey-toplum dengesinin kurulmasına yol açmış; kişilerin çok yönlü karmaşık bireysel yapısı, gerek komedya, gerek tragedya yapısının çok boyutlu hale gelmesine yol açmıştır. Shakespeare'in oyunları başlıcalıkla üç ana kategoride toplanabilir: Tarihsel oyunlar, komedyalar ve tregedyalar. Ülkesinin tarihinin önemli olaylarına dayalı oyun dizisini ilk başlatmış olan Shakespeare, genellikle, düzensizliğin düzene dönüşüyle çözüme uğrayan ayaklanma, çalkantı, ihanet ve savaş gibi olayları ele aldığı tarih oyunlarını ilk dönemlerinde üretmiştir.

Başlıcalıkla York ve Lancaster Hanedanlıkları'nın çatışması üstüne kurulu bu oyunları şöyle gösterilebilir: (York ve Lancaster Hanedanlıkları'yla ilgili olmayan tek tarih oyunu) King John (1596-97, Kral John), York ve Lancaster Hanedanlıkları arasındaki çatışmayı ele alan sekiz tarih oyunundan ilki olan Richard II (1593-94, II. Richard), II. Richard'ın öldürülmesini izleyen Henry IV: Part I (1597-98, IV Henry, Bölüm I), Henry'nin son dönemini işleyen Henry IV; Part II (1597-98), bu iki oyunu üçleme kılacak sonuncu oyun olarak görülen Henry V (1598-99, V. Henry), V. Henry'nin ölümüyle başlayan siyasal karmaşaya ilişkin bir üçlemenin ilk oyunu olan Henry VI: Part I(1589-91, VI. Henry, Bölüm I), İngiliz Krallık Tacı için çarpışmayı veren Henry VI: Part II (VI. Henry, Bölüm II), üçlemenin son oyunu olan Henry VI; Part III (1590-91, VI. Henry, Bölüm III), VI. Henry'nin öldürülüşünü veren Richard III (1592-93, III. Richard), Tudorlar'ın İngiliz Tacı'na egemen oluşunu gösteren Henry VIII (1612, VIII. Henry).
Komedya türünde fars, ciddi romans ve sorunsal yergiler yazmış olan Shakespear'in komedyaları dört dönemde değerlendirilmektedir. 1584-1594 arasını kapsayan erken dönemde şu komedyalar yer alır: Plautus'un İkizler'ine dayanan The Comedy of Errors (1591-94, Yanlışlıklar Komedyası), yine klasik tekniklere ve tiplere dayanan The Taming of the Shrew (1593-94, Hırçın Kız) bunları izleyen iki komedya olan The Two Gentlemen of Verona (1594-95, Veronalı İki Centilmen) ve Love's Labour's Lost (1593-94, Aşkın Gayreti Güme Gitti). 1594-1600 dönemi, Shakespear'in olgunlaşmış romantik komedyalarını kapsar; bu komedyalar, gerçekçi izlenmesi, soytarılar ve mutlu sonla biten aşklarla doludur: Fantazili bir fars olan A Midsummer Night's Dream (1595-96, Bir Yaz Gecesi Rüyası), tregegyaya yaklaşan The Merchant of Venice (1596-97, Venedik Taciri), görünüş ile gerçekliği alan Much Ado About Nothing (1598-99, Kuru Gürültü), Twelve Night, or What You Will (1599-1600, Onikinci Gece, Yahut Nasıl İsterseniz), incelikli bir pastoral romans olan As You Like It (1599-1600, Beğendiğiniz Gibi), bir orta sınıf komedyası olan The Merry Wives of Windsor (1598-99, Windors'un Şen Kadınları). 1602-1604, Shakespeare'in sorunsal komedyalar ürettiği dönemdir: Önemli insani, etik ve toplumsal sorunları ele alışıyla güldürülü olmaktan çok ciddi komedyalar sayılan Measure for Measure (1603-04 Kısasa Kısas) ve All's Well Thet Ends Well (1602-03, Yeter ki Sonu İyi Bitsin), 1608-11 dönemi, Shakespeare'in sonu neşeli biten acı tatlı, komedyalarının yer aldığı dönemdir: Pericles, Prince of Tyre (1608-09, Tyre Kralı, Pericles), The Winter's Tale (1610-11, Kış Masalı), The Tempest (1611, Fırtına). Shakespeare'in komedyaları nasıl farslar olarak başlayıp sorunsal komedyaya doğru bir gelişim çizgisi izlemişse, tregedyaları da gittikçe olumsuzlayıcı, eleştirici ve karamsar bir gelişim çizgisi göstermiştir. Shakespeare'in tragedyaları şöyle gösterilir: Senaca tarzı bir öcalma tragedyası olan Titus Andronicus (1584-93), kendi tragedya biçimini bulmaya başladığı oyun olan Romeo and Juliet (1591-96, Romeo ve Juliet), Roma Cumhuriyeti'nin sona ermesi ile İmparatorluk Dönemi'nin başlaması arasında geçen ve iktidar mücadelesi ekseninde yer alan Julius Caesar (1599-1600, Jül Sezar); dört büyük tragedyası olarak birlikte değerlendirilen Hamlet (1600-01, Hamlet), Othello (1602-02, Othello), King Lear (1605-06, Kral Lear) ve Macbeth (1605-06, Macbeth); Truva Savaşı bağlamında yer alan ve daha çok bir sorunsal oyun ya da yergisel tragedya olarak değerlendirilen Trolius and Cressida (1598-1603, Trolius ile Cressida), Jül Sezar ile birlikte Roma Üçmelesi'ni oluşturan Antony and Cleopatra (1606-07, Antonius ile Kleopatra) ve Coriolanus (1607-10, Coriolanus); paralı düzenle birlikte toplumdaki çatlamaları yansıtacak biçimde paranın çelişkili gücünü vurgulayan Timon of Athens (1604-05, Atinalı Timon), İngiltere'nin Romalılarca kuşatılması ortamında geçen Cymbeline (1609-10)

22 Ocak 2011 Cumartesi

Düşüncelerin neyse hayatın da odur.Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.

İyi ol fakat çok iyi olma. Birazcık huysuz ol fakat çok değil.İçinden geliyorsa dua et. Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et.Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol.Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan;bağır, çağır, kır, dök !Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala, en ufak birparçanın bile kaçmasına izin verme.Yaşa her şeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için,laf olsun diye günlerini geçirme.Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun vebedeninle sev!Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.Düşüncelerin neyse hayatın da odur.Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.
       W. SHAKESPEARE

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin.

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın…


Shakespeare